Bilim ve Bilimsel Araştırma Bana Çok Uzak Değil, Ben de Yapabilirim!
Dr. Ayşe Ergüven, Ph.D Biol.
Bilimde iz bırakabilmek! Ne güzel bir duygu. Aslında sadece bilimde değil herhangi bir alanda insanlığa faydası olabilecek bir ürün veya eser yaratabilmek, bunun kullanıldığını, insanların işine yaradığını görebilmek çok güzel bir his olsa gerek…
Henüz on beş yaşındaydı bir Türk bilim insanının Nobel Bilim Ödülüne lâyık görüldüğünü öğrendiğinde çok mutlu olmuştu. Ama çalışmasının ne olduğunu bilmiyordu. Biraz araştırma yapayım dedi. Konunun ne olduğunu anlamaya çalıştı. Pek anlamadı ama moleküler biyoloji diye bir kavramı öğrendi. Çok hoşuna gitmişti. Genetik, yani bir canlının canlı olma özelliklerini tanımlayan bir bilim dalının olduğunu öğrendi. O günden sonra bu alanda eğitim görmeye karar verdi. Canlıların kökenlerinden, yaşam şartlarına bağlı olan değişimlerinin genetik kökeni olduğu bilgisi onu daha çok heyecanlandırmıştı. Hayatta ne yapmak istediği her sorulduğunda “Aziz Sancar gibi” olmak istediğini vurguluyordu. Üniversite yıllarında da bu konuda eğitim gördü. Hayranı olduğu konunun detaylarını öğrenip çalışmalarını yönlendirdikçe mutlu oluyordu.

DNA üzerinde tekrarlayan diziler olduğunu, bunun 1987 yılında tespit edildiğini, ancak bir anlam verilemediğini öğrendi. Nobel Ödülü sahibi gurur duyduğumuz bilim insanımız Prof. Dr. Aziz Sancar’ın 1970’lerde geliştirdiği bir klonlama tekniği olan “maxicell” uygulamasının 2010 yılında DNA çalışmalarına yeni bir çığır açacak olan CRISPR (Clustered Regularly Interspaced Short Palindromic Repeats) yöntemine zemin hazırladığını öğrendi. Bu bilgi onu daha da heyecanlandırdı[1]. Bilimde birbirinin üstüne kurgulanabilen yöntemler araştırıcıların birbirlerinin çalışmalarını takip etmelerini sağlıyordu. Hayranı olduğu bilim insanının çalışmalarını inceledikçe atılan adımların birbirinin üstüne kurgulanan, akılcı yaklaşımlar olduğunu, daha da önemlisi talep yarattığını gördü. Bir canlı hücrenin mor ötesi yani UV ışığına maruz kalmasının DNA üzerinde hasara neden olduğu biliniyordu. Yaşayan hücreler onarımla sorumlu gen ürünleri ile oluşan bu hasarları gideriyorlardı normal şartlarda. Aziz Sancar, o yıllardaki deneylerinde bu genleri çalışmaz hale getirip kullandığı bakterinin kromozom DNA’sını parçalamayı hedeflemişti. Ancak bu bakterilerde hücre içinde bulunan küçük halkasal DNA parçaları (plazmid) sağlam kalabiliyordu ve çoğaltılabiliyordu. Bu plazmidler araştırmanın hedefleri doğrultusunda istenen proteinleri sentezliyorlardı. 1970 ‘li yıllarda bu şekilde protein sentezi yapabilmek çok ilgi çeken bir çalışma idi. Başka araştırıcılar üretmek istedikleri proteinler için talepte bulunmaya başlamışlardı. Yani araştırmanın ürününe talep oluşmuştu.

Genç araştırmacımız bilimsel çalışmalarını kendi merakı doğrultusunda yönlendirirken başkalarının yaptıklarını da yakından takip etmenin önemini öğrendi. “Bir bilim alanında başarılı olmak için geçmişi bilmek ve geleceği hayâl edebilmek gerekiyormuş.” diye düşünüyordu. Meraktan sorulan sorular bilimin desteği ile sorulduğunda, alınan cevaplar veri olarak kullanılabilecek şekilde kaydedildiğinde, ayrıca verileri korumanın önemi ve paylaşmanın gerekliği unutulmadığında, araştırmalar gerçekten insanlığa faydalı olur diyordu. Kendi bilimsel hayatında bunlara dikkat etmeye karar verdi. Ayrıca merak edildiğinde bir soruya cevap verebilecek veriyi, örneğin laboratuvarda önünden geçen bilgiyi veri olarak görebilmek, değerlendirmek ve bunun bilim dünyasına bir katkı olduğunu algılamak da bir bilim alanında yola çıkıldığını gösterir diye düşünüyordu. Bilim tarihi, bu yöntemleri uygulayan araştırıcıların sunduğu birbirinin üzerine kurgulanan tekniklerin, hiç farkında olmadan yeni alanlara kapı açan araştırmaları ile dolu idi.
Mayıs ayında gençlerimize atfedilmiş bir bayramımız var. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs gününü Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutluyoruz. Bu vesile ile gençlerimize düşüncelerini sorduğumuzda, neredeyse söz birliği etmişçesine, Atatürk’ün bilime verdiği önemi vurguladılar.
Bu yazımda, yeni gençliğinde, önemli bir bilim ödülüne lâyık görülen bir bilim insanını kendine örnek olarak seçen hayâli bir araştırmacıyı anlattım. Ama bu genç araştırmacının düşünceleri, bugün Atatürk’ün bilime verdiği önemi kavrayan ve bu yolda ilerleyeceğine (en azından kendine) söz veren tüm gençlerimiz için geçerli.