Aynayla Yüzleşmek
Prof. Dr. Pınar Aydın O’Dwyer
Başkasına ne gerek, insanlığın en önemli icatlarından biri pırıl pırıl ayna, işte karşımızda dururken! Gerçi kim ister ki kendisiyle yüzleşmek? Yine de yüzleştiğinin farkında olmadan insan neredeyse her gün aynaya bir biçimde göz atar.
Oysa bildiğimiz aynanın bir biçimi insanın beyninde zaten mevcut: Ayna hücreler! Varlığı yakın zaman önce keşfedilen ayna hücreler, kişinin karşısındakini ayna misali taklit etmesini sağlıyor. Diğer bir deyişle ayna hücreler, anneyi taklit etmeyi gösteren bir tür uydu çanak algı antenleridir. Lacan’ın “Ayna Dönemi” teorisinin kanıtı olan bu hücreler, gördüğünü taklit ederek bebeklikten itibaren nasıl davranılırsa onay alındığını, hangi davranışın olumlu hangisinin olumsuz olduğunu karşısındaki örnekten görüp öğrenmeyi sağlıyor. Anne gülümseyince onun gibi gülümsemeye girişen bebek annesinin sevgi dolu tepkisini görünce doğru yolda olduğunu anlıyor. Ne de olsa deneye yanıla öğrenmek yerine örnekten öğrenmek daha kestirme bir yol. Bu nedenle bazı insanlar kendilerini yetiştirenlerin kopyası olup, aynı onlar gibi sevgiyle ya da nefretle, anlayışla veya eleştiriyle doludur. Mimikleri de jestleri de kan çektiğinden değil, ayna hücrelerinin yıllarca bıkıp usanmadan yaptığı bilinçsiz taklit egzersizinin eseridir.
Hal böyleyken akla mitolojideki Narkissos’un durumu nedir, sorusu gelebilir. Neredeyse ıssız vahşi nehir kıyılarında bir başına büyüyen pek genç Narkissos’un, beti benzi soluk imajlı bir peri olan annesinin yüzünde edinilecek pek fazla ifade okuyamadığı belli. Üstüne babası da nehir tanrısı olduğundan, onda görüp göreceği dingin akan, soluk mavi bir nehir olunca, başka hangi sureti taklit edip hangi surette tanıyacaktı ki kendisini? Var olduğunun farkında olmak, kendi “güzelliğiyle” yüzleşmekle; yani sevdiği ve saydığı birinin gözünde kendisini görmekle mümkün. Narkissos’un gördüğü ilk göz kendisinin, ilk aldığı onay kendi gülümsemesi; bu durumda o onayı verene hemen sarılmak istemesi öylesine normal ki. O zamana kadar hiç onay almamış, gelişmemiş, erginleşmemiş ayna hücrelerinin, su-aynasına bakınca “ayna ayna güzel ayna, bu evrendeki tek güzel benim, değil mi” misali onu kendi suretiyle sarhoş etmesi o kadar doğal ki. Oysa kendi hayalini ilk kez suda görmeden önce başkalarının suretinden de zihnine kaydedilmiş olsaydı yaşlılığına kadar yaşayabilirdi.

Gerçi Narkissos uzun yıllar yaşasaydı; yaşarken Pablo Picasso’nun “Palyaço”su veya Oscar Wilde’ın Dorian Gray’i gibi aynasının tutsağı da olabilir, durmaksızın resimlerdeki kendi görüntülerini aynadaki suretiyle kıyaslama ihtiyacının mahkûmu haline gelebilirdi. Belki de, yalnız yaşayan insanların yalnızlıktan kurtulmak için bazen başvurduğu yola başvurabilir; ayna yoldaşlığıyla yemek yiyim derken, ağzında dişlerini, dilini ve iğrenç lokmayı görünce kendisinden tiksinebilirdi. Ya da Giovanni Papini’nin “Havuzda İki Yarısı” öyküsünde anlattığı gibi suya bakan bir kişinin geçmişteki görüntüsü o anki görüntüsünün yanına seğirtebilirdi. Önce geçmişini görmek hoşuna gidebilir, çocukluk haline şefkatle, gençliğine gıptayla bakabilirdi. Ama bir süre sonra geçmişiyle geleceğe ilerleyemeyeceğini anlayıp ondan bunalabilirdi. Hele geçmiş görüntüsü sırnaşık bir ısrarla onu bırakmak istemeyince tek çare geçmişini, zuhur ettiği mecrada; suda boğabilir, Dorian Gray’e örnek olacak şekilde eski suretini geldiği yere geri gönderebilirdi.
Harry Potter ise Papini öyküsündekinin aksine, Erised (kelimenin ayna hayali “desire”; “arzu”) adlı “geçmişi gösteren ayna”da dur durmak bilmeden izleyebildiği geçmişinden ayrılmak istemiyordu. Potter, Erised’de hem küçüklüğünü ve hem de vefat etmiş olan annesiyle babasını görebiliyordu. Potter’in ayna hücrelerine ilk önce annesinin ve babasının olumlayıcı ifadeleri aksetmişti. Tehlike altında ve sorumlulukları ağır Potter’ın kendi gücünün farkına varabilmesi ve gücünü toparlayabilmesi için onlara ihtiyacı vardı. Mümkün olsa Harikaların kızı Alis gibi aynanın arkasına geçilebilmek isterdi.

Ama Potter, belli ki Aziz Nesin’in “Mucize Aynalar” adlı öyküsünü okumamıştı. Okumuş olsaydı, bir ülkede günün birinde ertesi gün “tüm aynaların önlerinde cereyan etmiş tüm olayları” film gibi başından itibaren yansıtacağı duyurusundan haberdar olurdu. Bu haberin üstüne o ülkede herkes önce, geçmişleri gösterecek diye sevinçten çığlıklar atıyor, ardından da kimsenin bilmemesi gereken olaylar cümle âleme afişe edilecek korkusuyla aynalarını tuzla buz ediyor.
Bu durumlardan hiçbirinde Narkissos’u ayna bağımlılığından kurtarmak için psikoterapide kullanılan “aynalama” yöntemi fayda etmezdi, onun bıkmadan yapmak istediği zaten su-aynasına bakmak değil miydi? En iyisi aynayı tuzla buz etmek ya da Papini’deki gibi geçmişi zuhur ettiği o suda boğmak olurdu belki.
William Kentridge “Kahve Demliği Biçiminde Otoportre” adlı belgesel serisinde kendi ayna hayaliyle konuşurken; “Aynaya baktığımda beni değerlendirmeden edemiyorsun. Kafamda bir sürü düşünce var, Yeniden keşfedilmiş korkak benliğim. Kimiz? Neyiz? Aynanın sana faydası yok!”, diyor. Kentridge bir açıdan haklı olabilir. İnsanlar yanlardan 100 derece, yukarından 60 derece, aşağıdan 70 derecelik bir görme alanına sahiptir, kimse 360 derece çevreyi göremediği gibi sırtını, uykudaki halinden bihaber olmak ne kelime; vücudunun arkasını, yani başkalarının gördüğü yanlarını aynasız göremez. René Magritte’in “Kopyalanması Yasaktır “adlı yağlıboya tablosundaki gibi yüzü dönük aynaya bakarken sırtını görebilmek sadece resim sanatında mümkündür. Bu aşamada görüntüye ayna girmekle beraber ayna görüntüsünün ters olması yine işleri karıştırmaktadır. Yani aslında aynaya hiç güvenilemez. Yine de Ecem Beşir’in spiral kaleydoskop çalışmasında olduğu gibi kendisini sekiz yönden eleştirebilse yaşam daha onurlu geçerdi (fotoğraf: Nedim Can İncebay).
Öte yandan aynadakinin fırçayla tuvale çizilmiş hali de aynaya bakanın duygu durumunu bir müzik parçası kadar etkileyici şekilde yansıtır. Örneğin Kentridge beyin filmi çektirmeye giden bir adamın endişe duygusunu, Christina Vergano annesinin yüzüne soramadığı “Anne, farz edelim ki?” sorusunu aynadaki görüntüsüne nakşetmiş, her ikisi de duygularını o ayna metaforu vasıtasıyla aktarmışlardır.
Dahası insan, zaten ötekiler (başkaları) olmadan kendi kişiliğinin her yönünü de tanıyamaz, ötekilere ne kadar güvenilebileceği de yanıtı güç bir sorudur. Her öteki Cassius kadar gerçek dost olmayabilir. Jül Sezar’ın dostu Cassius, aynada gerçek kimliğini göremeyen Brutus’u şu acı sözlerle yüzleştiriyor:
Madem bir başka yerde yansımadan
Göremiyorsun kendi kendini,
Ben bir ayna olup sana, övmeden seni,
Koyacağım gözlerinin göremediği,
Kendinin henüz bilmediğin yanlarını.
İnsanlığın icat ettiği ilk obsidyen ayna Çatalhöyük’te bulunmuş (MÖ 6000), ardından Ön Asya coğrafyasında örneğin 3’üncü yüzyılda Venüs’ün elinden bırakamadığı değerli bir meta olmuş. Ancak öncesinde daha basit bir yöntem kullanılmış; tunçtan dövülmüş tava içine su konularak bakılan “su aynası”. Yaşasaydı, böyle bir su aynası, Narkissos’un insanlığa armağanı olabilirdi. Böylece en eski çağlardan bu yana su kaynaklarından uzakta yaşayan insanlar da kendilerini bu aynada görüp kendileriyle tanışmış, böylece kendilerinin diktatörlerden farklı bir yaratık olmadığını anlamış olurlardı. Ve belki de ayna aracılığıyla insanlık daha işin en başında “insan olma” sorumluluğuyla yüzleşmiş olurdu ve kararları kendisinden üstün olduğunu sandığı kişilerin inisiyatifine bırakmazdı!
Notlar: 1. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü Murat Yıldırım’a verdiği bilgiler için teşekkür ederim. 2. Yazı Psikeart Dergisi Mart- Nisan 2025, Sayı: 98’te yayınlanmış ve izinle kullanılmıştır.
Kaynaklar
- https://literariness.org/2016/04/22/lacans-concept-of-mirror-stage/
- https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-15724/narcissus/
- Wilde O: Dorian Gray’in Portresi. Çev: D.Z. Batumlu. Türkiye İş Bankası Yayınları (Hasan Ȃli Yücel Klasikleri), 2018
- Papini G: Kaçan Ayna. İçinde: Havuzda İki Yarısı. Çev: Ş. Karadeniz. Babil Kitaplığı (J.L. Borges). Kırmızı Kedi Yayınevi, 2015
- Rowling J.K: Harry Potter, 7 ciltlik roman ve sinema filmi dizisi.
- Kentridge W: Self-Portrait as a Coffee Pot, 2022. https://www.imdb.com/title/tt15129458/
- https://en.wikipedia.org/wiki/Cristina_Vergano
- Shakespeare W: Julius Caesar. Çev: S. Eyüboğlu. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları (Hasan Ȃli Yücel Klasikleri), 2007
- Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde MS 1-2yy.’a ait benzer örnekler sergilenmekte.