En çok Yüce Türk Milletini Sevdiler
Doç. Dr. Fatma Nur Çakmak
(Doç. Dr. Fatma Nur Çakmak, Türkiye'nin ilk Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın kuzeninin torunudur.)
Aşağıdaki yazıyı bizimle paylaşan Doç. Dr. Fatma Nur’a teşekkür ederiz.
“Babanız kim, nerede?” sorusuna “Biz baba diyemeden büyüdük” derdi Nigar Halamız. O, Fitnat ve Mustafa Fevzi Çakmak’ın ilk çocukları, 1911 doğumlu, Nigar Çakmak idi. Bizim için çok önemli ve çok özeldi; çünkü birlikte olmak ve bazı anıları paylaşma şansımız olan tek aile büyüğümüzdü. Nigar Hala, babasına, ancak Cumhuriyetimiz ’in ilanından sonra kavuşabildi. Çünkü Mareşal Fevzi Paşa, yıllarını, cepheden cepheye harcamış bir askerdi. 12Ocak1876’da doğan Mustafa Fevzi Paşa, dedesi Hoca Bekir Efendinin eğitimiyle yetişmişti. Dedesinden aldığı eğitimle, 6 yaşında Farsça ve Arapça bilen Paşa, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Genel Kurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı gibi önemli görevler üstlenmişti. Halamızın evinde, o yıllardan kalan tek resim, dedesi Hoca Bekir Efendi’ye aitti. İstanbul’un işgali sırasında bir akşam, her zamanki vapurla eve dönmeyen Fevzi Paşa’nın Ankara’ya doğru yola çıktığı ortaya çıkar. O gece, düşman askerleri, evlerini basar, “Fevzi Paşayı nereye sakladınız?” diye süngülerle dolapları, yatakları, yorganları delik deşik eder. Bu cesur adım, O’nun Milli Mücadelemize katılışının işaret fişeğidir. 16 Mayıs 1919’dan önce, Mustafa Kemal Paşa ve Cevat (Çobanlı) Paşa ile birlikte ant içtikleri, üçünün Yüce Milletimizin kaderini, Anadolu’da yazacaklarına dair inançları bilinmektedir.

İlk Meclisimizde, kürsüden, Fevzi Paşa’nın “Mustafa Kemal Paşa’yı desteklemeliyiz” sözü, Milli Mücadelemizin gücünü artırmıştır. Çanakkale’den Sakarya’ya, Diyarbakır’dan Kafkas Cephesi’ne kadar birçok cephede kader birliği yapmışlardır. Her ikisi de idam cezasıyla karşı karşıya kalmış, cephede askerine bir baba gibi sahip çıkmış, aç kalmış ama askerinden önce lokma almamışlardır.
Fevzi Paşanın şu anısı, halkın fedakarlığını gözler önüne serer: Savaş sırasında cephane taşıyan öyle fakir adamlar gördüm ki, para almak için vakit kaybetmek istemeyip gece gündüz durmadan çalışmışlardı.
Sorduğumda “Efendim, milletimiz sağ olsun! Milletimiz mahvolursa biz kimiz ki?” diyorlardı.
Her iki Mareşalimiz de, çok güvenerek birlikte yola çıktıkları Yüce Türk Milleti için:
“MUVAFFAKİYETİN SEBEBİ, YANLIŞ BİR FİKRE KAPILARAK ÖLÜ ZANNETTİKLERİ MİLLETİN, CİDDEN FEVKALADE BİR CANLILIĞA SAHİP OLMASI VE MİLLİ MÜCADELE’NİN MANASINI TAMAMIYLA ANLAYARAK BUNU, HERKESİN KATILMASI GEREKEN BİR VARLIK VE YOKLUK MÜCADELESİ DİYE KABUL ETMESİDİR” diye duygularını dile getirmiştir.
Fevzi Paşa 1947 yılında gazeteci Sayın Ahmet Emin Yalman ile sohbetinde, köylüsünün hakkını savunur. Türk köylüsünün insafına, kavrayışına güven gösteriniz, derhal sizinle iş birliği eder. Bu hemşehrilerin eli silah tutanları asker oldular, kağnıları kullanan çocuklar ve kadınlar, nakliye işlerimizde vazife aldılar. Biz, hepimiz böyle manzaraları bir değil, on değil, sayısız defa gördük. Köylünün ne kadar fedakâr bir vatandaş olduğunu hep biliriz. Fakat aldığımıza karşılık ona bir şey vermeyi ve haklarını yerine getirmeyi hâlâ öğrenmedik. Köylünün malı ucuza alınıyor, muhtaç oldukları eşya ise pahalıya satılıyor. Bu dengesizlik sonucu, köylüler temel ihtiyaçlarını bile karşılamıyorlar. Bunun çaresini düşünmek ve köylülere bir taraftan tam hakkın, diğer taraftan da insanca geçim imkânın temine alışmak ilk gayelerimizden biri olmalıdır. Bu işler zor değil. İhtiraslar bir tarafa bırakılırsa, iyi niyetle, halkı ikna ederek çözülebilir.

Mustafa Kemal Atatürk de “Milletin efendisi köylüdür” sözüyle duygularını dile getirmiştir. Cefakar ve bir o kadar da vefakar insanların birlikte hareket etmesi, tesadüf mü?
Her iki Paşa, gözlerinin bebeği Türk Ordusunun siyasetten uzak durmasını ilke edinmiş, eğitim ve tatbikatlarla ordumuzu sürekli güçlü tutmuştur. Kitaplar yazmış, geçmişin hatalarından dersler çıkarmış, yeni malzemelerle donatmış geleceğe ışık tutmuştur. Böylece bizi güvenle yaşatacak geleceği hazırlamışlardır.
Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Atatürk’e “Gazi” ve “Mareşal” unvanlarının verilmesi, Fevzi Paşa’nın önerisiyle olmuştur.
Fevzi Çakmak, askeri alanda, ordunun moral ve disiplininin sağlanmasında, muharebelerdeki zaferlerde Atatürk’e güçlü bir destek sunan, en önemli dayanağı, her sıkıntıya düştüğünde destekleyen, takviye eden, vekalet eden, son derece önemli adeta bir emniyet kemeri olarak bilinmektedir.
Atatürk ve Fevzi Çakmak arasındaki ilişki, her zaman karşılıklı güven ve saygıya dayanmıştır. Savaşta bile birbirlerine “Paşa Hazretleri” diye hitap etmişlerdir. Cumhuriyetimizin ilanından sonra bir yemekte “Paşa Hazretleri, Savaşta yediğimiz üzüm hoşafı, bu yemekten daha lezzetliydi” diye gülüşmüşlerdir.
Her iki büyük komutan, son nefesine kadar canları ve mallarıyla Vatanımız, Milletimiz için çalışmışlar ve mal varlıklarını canlarından çok sevdikleri Yüce Türk Milletine bağışlamışlardır.
Mustafa Kemal Paşa ve Mustafa Fevzi Paşa, vatanımızın ve milletimizin kaderini kendi kaderleri gibi görmüş, yalnız çağdaşlarına değil, doğmamış çocuklara bile sorumluluk duymuşlardır.
HEM MUSTAFA KEMAL PAŞA, HEM MUSTAFA FEVZİ PAŞA, EN ÇOK, YÜCE TÜRK MİLETİNİ SEVDİLER.
SONSUZA KADAR YAŞA YÜCE TÜRK MİLLETİ!!!