Bir Biyolog Gözü ile 8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Dr. Ayşe Ergüven

Başlıktaki “Kadınlar Günü” tanımlamasını ilk duyduğumda çok şaşırmıştım, kadınlar için özel bir gün belirlenmiş ve her yıl kutlanıyor; neden acaba diye düşünmüştüm. Çocukluğundan beri hayat bilimlerini benimsemiş, o alanı sekiz yaşında hayatının ortasına koymuş, insan denen canlının iki cins olduğunu öğrenmiş bir kadın olarak bana çok garip gelmişti. Cinslerden biri diğerini niye ayırıyor? Onu farklı, hatta kendinden değilmiş gibi görüyor diye düşünmüştüm. Belki güleceksiniz ama bunun biyolojik bir sebebi var mı acaba bile demiştim içimden.

Tıp bilimi pek çok dalında kadın ve erkeği ayırt etmiyor, kadın kardiyoloji bölümü yok mesela… Bu alanda çalışan hekimler kadın özelliklerini de göz önüne alarak hastalarına yardım ediyorlar, ama ayırmadan.

Peki o zaman niye böyle uluslararası bir güne gerek duymuş insanlık? Çünkü işin içine para ve kazanç girmiş. Kazancın paylaşımında bir toplulukta eşit dağılım, eşit kazanç, eşit haklar olduğunda topluluk tüm bireylerini bu pastaya ortak etmek, hepsini gözetmek zorunda kalıyor. Ama toplumun yüzde ellisini bu pay dağıtımının dışında bırakıldığında pay bir anda yüzde elli artıyor. Ancak bu arada, dışlanan yüzde ellinin iş gücüne de ihtiyaç oluyor. Bu durumda “dışlanacak gruba ne kadar az verirseniz zararınız o kadar az olur” hesabıyla hareket ediliyor ve yine de kazançlı çıkılıyor. Bunun için insan denen canlının üretimini üstlenen kadınların canlıyı hayatta tutabilmek için harcadıkları emek ve zaman kavramları devreye giriyor. Hemen “onlar çocuk baksınlar, ortak hayata sahip çıksınlar (burada yuva) çünkü insanlığın üremeye ihtiyacı var” düşüncesi baskın oluyor; kadınlar belli kurallar ile kısıtlanıyorlar.

Biyolojik olarak insanların abarttığı bazı kavramlar dışında canlılar çok benzer. Dişi ve erkek olmanın canlı olmaya nasıl etkisi yoksa, her canlının bu dünyada yaşadığı sürece hayat hakkını korumaya, dünyanın kendisine sunduğu nimetlerden faydalanmaya hakkı vardır.