Covid-19’un Gizemi
Uzm. Dr. Tutku Taşkınoğlu
2025'te Covid-19 daha hafif bir hastalık olarak seyretti. Kışın diğer solunum yolu virüsleriyle karşılaştırıldığında, SARS-CoV-2 enfeksiyon yükünün yaklaşık %10'unu oluşturdu. Tat ve koku kaybı semptomları azalıyor, ağır hastalık ve ölüm nadir görülüyordu. Hastaların büyük çoğunluğu ya asemptomatik ya da mevsimsel alerjiyle karıştırılabilecek kadar hafif bir soğuk algınlığı gibi semptomlar gözlendi.
Yazın ise diğer enfeksiyonlar dolaşımdan çekildiğinde Covid kendini tekrar göstermeye başladı ama hafif seyrediyordu. Bağışıklık sistemi zayıflamış bireyler hala savunmasız olsa da artık daha şiddetli Covid için en büyük risk faktörü 75 yaş üstü kabul ediliyor.
O halde neden özellikle savunmasız grupların ciddi hastalıklara, hastaneye yatışlara ve ölüme karşı korunması için Covid-19 aşısı yaptırmaları öneriliyor ve hala korkuyoruz?
Çünkü Koronavirüsler doğası gereği gripten farklı olabilir ve bu nedenle geçmişteki koronavirüsler gelecek için daha iyi ipuçları verebilir. Omicron alt varyantı olan ve şu anda dolaşımdaki en baskın varyant XEC daha az ciddi hastalığa neden oluyor gibi görünse de gelecekte daha ciddi varyantların ortaya çıkmayacağının garantisi yok.
Son üç yılda düzinelerce alt varyant ortaya çıktı ve hiçbiri Covid-19 gidişatında kökten bir değişikliğe neden olmadı. Ancak, bağışıklık sistemi zayıflamış bir birey eski bir varyantla enfekte olup her şeyi değiştirebilir (tıpkı Delta varyantında olduğu gibi). Eskisi kadar yaygın olmasalar da eski varyantlar hâlâ tespit ediliyor. Bu eski virüs türlerinden biri ortaya çıkıp daha geniş bir alana yayılmaya başlarsa, insanların bağışıklıkları biraz karışabilir çünkü son üç yılda gördüğümüz her şeyden çok farklı görünebilir. Vücudumuza tamamen yabancı görünen virüs ciddi hastalığa ve hastaneye yatışlara neden olabilir.
Ayrıca atık suda Covid-19'u inceleyen bazı araştırmacılar, virüsün sonunda bir gastrointestinal enfeksiyona dönüşeceğine inanıyor ki son zamanlarda gördüğümüz Covid-19 sonrası ishal vakaları haklı olabileceklerini gösteriyor.
Yani, Covid'in seyri, soğuk algınlığından ziyade norovirüs, kolera veya hepatit A gibi fekal-oral virüs gibi olabileceğine dair bazı erken işaretler var. SARS-CoV-2'nin bazen bağırsaklarda uzun süre kaldığı biliniyor ve kalıcı bağırsak enfeksiyonları olan kişiler de tespit edildi. Yalnızca kanalizasyon sisteminde tespit edilen ve hastaneler gibi ortamlardan alınan örneklerde bulunmayan alışılmadık RNA örüntülerine sahip Covid virüsleri var. "Gizli soy" olarak adlandırılan bu virüslerin her biri, kişiler tarafından tekrar tekrar salgılanıyor. Belki de SARS-CoV-2 kalıcı bir gastrointestinal enfeksiyona dönüşen mutasyonlar geçiriyor. Sonuç olarak, SARS-CoV-2, tıpkı diğer fekal-oral virüsler gibi dışkı parçacıkları yoluyla yayılmanın bir yolunu bulabilir. Aslında Covid'in evrimsel ataları solunum yolu virüsleri değil, bağırsaklarda yaşayan enterik virüsler ve kirli gıda, su veya kişilerarası temas gibi fekal-oral yollarla yayılıyorlardı. Dolayısıyla Covid'in tamamen gıda kaynaklı bir patojene dönüşmesi mümkün. Uzun süreli bir Covid gastrointestinal enfeksiyonunun ne kadar yaygın olduğunu ve olası sonuçlarını bilmiyoruz.
Uzun COVID'i neden hâlâ çözemedik?
Diğer taraftan Uzun Covid gelişme riski de ortadan kalkmadı ve bazı hastalarda bu durum yıllarca sürebilir.
SARS-CoV-2'nin ilk tespit edilmesinden bu yana beş yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen, birçok kişi hala uzun süreli COVID ile boğuşuyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), bu durumu, semptomların devam ettiği veya ilk COVID-19 enfeksiyonundan üç ay sonra yeni semptomların ortaya çıktığı vakalar olarak tanımlıyor. Genellikle beyni etkileyerek konsantrasyon güçlüğüne ve hafıza kaybına neden olsa da kalp, akciğerler, böbrekler ve cilt dahil olmak üzere vücudun diğer bölgelerini de etkilebiliyor.
Konuyu daha da gizemli hale getiren şey ise hastalarda Epstein-Barr Virüsü (EBV) gibi gizli (latent) enfeksiyonların yeniden aktif hale gelmesi. Bu farklı patojenlerin aktive olması, hastaların yaş, vücut ağırlığı ve cinsiyet farklılıkları nedeniyle hastalığı daha da karmaşık hale getiriyor. Sonuç olarak, bir kişinin uzun COVID'i, başka birinin uzun COVID'iyle çok farklı olabiliyor. Mekanizmasını ve kimlerin yaşayacağını bilmiyoruz ama bildiğimiz şu: uzun süreli COVID diye bir şey var. Hastalığa yakalananlar uzun süre çözümü bilinmeyen fiziki rahatsızlıklar yaşayabiliyor.
COVID pıhtı atar mı?
COVID-19'undan etkilenen kişilerde kan pıhtılaşma eğiliminde artış gözleniyor. Dolayısıyla pıhtılaşma olasılığını azaltmak için antikoagülan veya kan sulandırıcı ilaçlar kullanılması gerekebiliyor. COVID-19 ile ilişkili koagülopati (KAK), enfeksiyonun yaşamı tehdit eden bir komplikasyonudur. Ancak, bu duruma yol açan altta yatan hücresel ve moleküler mekanizmalar hala belirsizdir. Kanıtlar, KAK'nin doğuştan gelen bağışıklık tepkisi, pıhtılaşma ve fibrinolitik yollar ve vasküler endotel arasında karmaşık etkileşimleri içerdiği ve bunun prokoagülan bir duruma yol açtığını düşündürmektedir. Risk altındaki hastalarda tromboz oluşumunu azaltmak için bu durumun genomik, moleküler ve hücresel düzeylerdeki patogenezinin anlaşılması gerekmektedir. Bu amaçla araştırmalar devam ediyor. Diğer viral enfeksiyonlarda olduğu gibi, insanlar vücudun virüsle savaşmasına yardımcı olan bir bağışıklık reaksiyonu gösterir. Bağışıklık reaksiyonu ve aşırı iltihaplanma, pıhtılaşmaya neden olabilir. En yüksek pıhtılaşma oranı, orta ve şiddetli COVID-19 hastalığı yaşayan kişilerde, özellikle destekleyici oksijen veya ventilasyona ihtiyaç duyan veya yoğun bakım ünitesinde olan kişilerde görülmektedir.
COVID-19 sonrası kan pıhtılarını önlemek ve öngörebilmek için:
- Uzun süre hareket etmeden oturmaktan kaçının,
- Bol su için,
- Alkol ve sigara içmekten kaçının,
- Enfeksiyon sonrası takip için D-Dimer ve tromboelastografi gibi pıhtı riskini kontrol etmek için kullanılan testler için doktorunuza danışın.
Şu ana kadar yaşadıklarımız Covid-19'un oluşturduğu tehdidin henüz bitmediğini ve virüsün hafife alınmaması gerektiğini düşündürüyor. Sonuç olarak, Covid'in bundan sonra ne olacağı hâlâ biraz öngörülemez. Virüs, halk sağlığı için önemli ve kalıcı bir tehdit olmaya devam edebilir. Bu nedenle, enfeksiyonların büyük çoğunluğu hafif seyretse de insanların aşı olması, yeni nesil aşıların geliştirilmesi için çalışmaya devam edilmesi ve kendimizi enfeksiyondan korumamız çok önemlidir.