30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun!
Editör Grubu
Dergimizin bu sayısı Cumhuriyetimizin önemli bir mihenk taşı olan 30 Ağustos 1922 gününü temsil eden Zafer Bayramının 103. yılını kutlayacağımız günlerde elinizde olacak. O gün ülkemizde yayınlanan günlük gazetelerde yazıları bulunan üç kıymetli yazarımızın duygularını paylaşmak günün ve kazanılan zaferin önemini bizlere çok güzel özetliyor.
İlk yazarımız Falih Rıfkı Atay. O günlerde İstanbul’da, Anadolu’nun kapandığı işgalin yaşandığı Anadolu ile temasın kalmadığını vurguluyor yazısında. Beklemek ve haber alamamanın verdiği sıkıntı ve üzüntü ile düşünemediklerini yazmış. Anadolu’dan gelen ilk haberler Yunan ordusu ile çarpışan ordumuzun zayıf kaldığı idi. Hatta ordumuzun bir taarruz savaşına girmesinin bir hayal olduğu söyleniyordu, diyor yazsında. Taarruz yapamayacak ordumuzun ancak dayanma savaşı verebileceği inancının yaygın kabul gören bir düşünce olduğunu da ekliyor. Gün içinde gelen haberler ise Mustafa Kemal’in esir düştüğü yönünde. Gün sabaha döndüğünde bunun yalan haber olduğu ümidi kırmak için yayıldığı gelen telgraflarla öğrenilince müthiş bir sevinç ile “…Ben, ömrümde hiçbir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım.” diye yazmış Atay. Bu kurtuluştu. Taarruz edemeyeceği düşünülen ordumuz taarruza geçmişti. Bu Taarruz 9 Eylül’de İzmir’de büyük bir zaferle bitecekti. 1961 yılında “Çankaya” kitabında 30 Ağustos için yazdığı yazıyı “…Neyimiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş̧ olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.” diye sonlandırmış yazısını. Bu cümleyi tekrar tekrar okuyup içselleştirmek bizim görevimiz bugün içinde bulunduğumuz şartlarda.
İkinci yazarımız Mehmet Âkif Ersoy da “Artık benim ne düşünecek ne duyacak ne yazacak hatta ne yaşayacak takatim kalmıştı… Bizim dilimiz tutulmuştu. Ordu, bizzat yazıyordu.” diye anlatıyordu o gün duyduğu gurur ve heyecanı bir röportajda.
Üçüncü yazarımız Yakup Kadri Karaosmanoğlu da, 31 Ağustos 1922 günü İkdam Gazetesinde yazdığı yazısında, ordumuz ile ilgili duyduğu olumsuz söylentilere inanmadığını söylüyor ve İsmet Paşa’nın Sivrihisar’ın kayaları dibinde “Bir mehtaplı gecede İzmir’de görüşürüz" dediğini tekrarlayarak “Bugün, yarın fakat mutlaka, mutlaka İzmir’e gireceğiz.” diye düşündüğünü yazıyor.
30 Ağustos 1922’de kazanılan zafer 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşmasının imzalanmasına neden oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin Dünya ülkeleriyle eşit, siyasi, ekonomik gücünü tescil edebilmesine giden yolun ilk adımı olarak bizler için unutulmaması gereken bir gün olarak da dünya tarihine yazıldı.
Başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, bağımsız devletimizi bizlere kazandıran şehitlerimizi ve tüm isimsiz halk kahramanlarımızı minnetle ve saygıyla anıyoruz. Bu onura bağlı yaşamayı da arzu ediyoruz.
30 Ağustos Zafer Bayramı kavramı ve coşkusu daim olsun!