Cumhuriyetin Bilim Kadınları: Türkan Saylan’ın Ardından Büyüyen Işık
İrem Harputluoğlu, M.Sc.Biol.
Bazen bir insanın varlığı, yalnızca kendi ömrüyle sınırlı kalmaz. Bazen bir insan, başkalarının hayatlarına dokunarak çoğalır; sesi, hiç tanımadığı gençlerin kalbinde yankı bulur. Prof. Dr. Türkan Saylan, işte o insanlardan biriydi.
1935 yılında dünyaya geldiğinde kimse onun bir gün binlerce insanın hayatını değiştireceğini bilmiyordu. Ama o küçük yaşlardan itibaren yüreğine bilimi, vicdanı ve cesareti koymuştu. Doktor oldu, akademisyen oldu, ama en çok da insan oldu. Yalnızca teşhis koyan, tedavi eden biri değil; toplumun derin yaralarına temas eden bir iyileştiriciydi.
Hayatını cüzzamla mücadeleye adadı. Ama yalnızca bir hastalıkla değil, onunla birlikte gelen önyargıyla, dışlanmayla ve yoksullukla da savaştı. Anadolu’nun unutulmuş köylerine ulaştı. Kapılar kapanırken o ısrarla çaldı. Her çocuğun eşit haklarla doğmadığı bir ülkede, eşitliği adım adım örmeye çalıştı. Bilimle, sevgiyle, inatla…
Sonra kız çocuklarının ellerinden tuttu. Eğitim hayali kuramayan binlercesine, “Sen de başarabilirsin,” dedi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğini kurarak, sadece burs değil, umut dağıttı. Hayatlarına hiç girmediği gençlerin yol arkadaşı oldu, bana olduğu gibi. Bugün üniversite sıralarında, araştırma laboratuvarlarında, sınıflarda, hastanelerde çalışan binlerce genç kadın, onun başlattığı bu mücadelenin sessiz mirasçıları.
Türkan Saylan’ın gençler üzerindeki etkisi yalnızca somut destekle sınırlı kalmadı. O, düşünme biçimiyle, değerleriyle bir kuşak inşa etti. Gençlere bilimi yalnızca bir meslek olarak değil, bir yaşam anlayışı olarak öğretti. Laikliği, kadın haklarını, eğitimin gücünü savunurken daima bir ilkeye sımsıkı tutundu: İnsan olmak.
Bugün onun mirasını taşımak, yalnızca onu anmakla değil; onun gibi yürümekle mümkün. Bu ülkenin genç bilim insanları olarak onun taşıdığı bazı özellikleri yaşatmak, hepimizin omzunda bir sorumluluk gibi duruyor.
Bunların başında vicdan geliyor. Saylan’ın her adımında insan sevgisi, eşitlik ve adalet duygusu vardı. İnsan odaklılık onun en güçlü pusulasıydı.
İkinci olarak cesaret… Toplumun sus dediği yerde konuşmak, geri çekildiği yerde öne atılmak, zoru seçmek… Saylan bunu yaptı. Biz gençler için de yol bazen yalnız, bazen çetin ama o yolun sonundaki ışık, bu cesaretle bulunuyor.
Ve elbette kararlılık. O, yılmadan, yorulmadan çalıştı. Haksızlığa karşı tek başına bile kalsa geri adım atmadı. Bilimin sabırla, inatla büyüyen bir ağacın dalları gibi olduğuna inandı. Bu yüzden bugünün genç kadınlarının, bizlerin, zorluklara karşı vazgeçmeden mücadele etmeyi ondan öğrenmesi gerekiyor.
Türkan Saylan, yalnızca bir bilim kadını değildi. Bir fikirdi, bir duruştu, bir yoldu. Onun izinden yürüyen her genç kadın, o yolun taşlarını yeniden döşüyor. Onun gibi düşünen her genç, Cumhuriyet’in aydınlık yüzünü bir kez daha hatırlatıyor.
Bilim insanı kimliğim, Türkan Saylan’ın değerleriyle yoğruldu ve onun yaşam biçimini rehber edindim. Çocukluğumdan beri örnek aldığım Saylan’ın vicdanı, cesareti ve kararlılığı her adımımda bana ışık tutuyor. Bu yazıyı, ona duyduğum minnetle ve gençlere ilham olma umuduyla kaleme aldım.
Türkan Saylan’ın hayatı ve eserleri, bize bilimin yalnızca deney tüplerinde değil; insanın yüreğinde de yeşermesi gerektiğini öğretiyor. Onun azmi, insan sevgisi ve ilkeli duruşu, bugün her bilim insanının yol haritası olmalı. Saylan’ın da dediği gibi:
“Bilim, insanlığa hizmet etmediği sürece yararsızdır.”
Bu güçlü mirası örnek alarak; bilimsel merakı, vicdanı ve cesareti bir arada taşımalı, her çalışmamızı insanlığın yararına adamalıyız. Böylece Cumhuriyet’in aydınlık yüzünü, Türkan Saylan’ın gösterdiği yolda daha da parlak kılabiliriz.