Farkındalık derneği, meme kanseri, kadın ve cumhuriyet
Işın Gürel, Gazeteci
Sevgili Pınar Ayhan benim ortaokul yıllarından beri arkadaşım. Onun yıllar içinde şahane bir sanatçıya dönüşünü zevkle alkışlayarak izledim. Ama izlediğim sadece sanatçıya dönüşmesi değildi. Bir sanatçının içinde hiç bir zaman sönmemesi gereken bir tutku ve ateş görmüştüm. Cumhuriyetimiz 102. Yılına girerken, bu ülkenin tartışılmaz önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü inceleyip, anlayıp, anlatan ve hiç bilmediğimiz anekdot gün yüzüne çıkaran Pınar, bir sanatçı olarak kendini ve dolayısıyla toplumu da hep ileriye taşımayı da görev edinmişti.
Kentlisiyle, köylüsüyle, kadını, erkeği, yaşlısı, genci ve çocuğuyla meselesi vardı. Doğru bilgilendirme, eğitim ve sağlık olanaklarına eşit ulaşım, köy ve kırsalda toplumsal, kültürel, ekonomik ve sosyal gelişimin desteklenmesi gibi konularda gönüllü çalıştı. Yetmedi dernekler kurdu, başkanı oldu, yönetimde yer aldı, ve almaya da devam ediyor.
İşte farkındalık yaratmak istediği konulardan biri diğeri için de 17 yıl önce arkadaşlarıyla birlikte Meme Kanseri ve Erken Tanı konusunda kolları sıvadı. Hatta bu konuya çok önem veren Düzen Laboratuvarlar Grubu ile de iş birliği yaparak kadınların sağlık taramasından geçirilmesinde rol oynadı.
Pınar Ayhan kendi kaleminden Farkındalık Korusu’nun hikayesini, kadın olmanın gücünü ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı yazdı. Zevkle okumanız dileği ile….
Sesin Başlangıcı
Pınar Ayhan/Sanatçı,Farkındalığın Gücü Derneği Kurucu Başkanı
Bir kadının sesi bazen bir ezgidir, bazen bir çığlık, bazen de sessizliğin içinde yankılanan bir umut…
Biz, Farkındalık Korosu olarak o sesi 2008 yılında yükselttik. Şarkı söylemek, sadece bir sanat eylemi değildi bizim için; yaşama tutunmanın, dayanışmanın ve görünür olmanın ifadesiydi.
“Meme kanserinde erken tanı hayat kurtarır” diyorduk ama aslında bundan da fazlasını söylüyorduk:
“Hayattayım ve şarkı söylüyorum.”
Bu cümle, hem bir itiraf hem bir manifesto, hem bireysel hem toplumsal bir çağrıydı. Çünkü biliyorduk ki, kadının sesi yükselmedikçe toplum da eksik kalır. Yıllar geçti. Şarkılar çoğaldı, sahneler değişti, ama o ses hep aynı kararlılıkla devam etti. Ve 2022 yılında, artık bu sesi daha örgütlü, daha güçlü, daha kalıcı hale getirmek için Farkındalığın Gücü Derneğini kurduk. Bizim için bu dernek, sadece bir sağlık farkındalığı hareketi değil; aynı zamanda bir kadın devrimidir.
Cumhuriyet ve Kadının Sesi
Cumhuriyet, bir ülkenin yeniden doğuş hikâyesidir. Ama aynı zamanda, kadının yeniden doğuş hikâyesidir de.
Atatürk, “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” derken, yalnızca bir nezaket ifadesi kullanmıyordu. O, toplumun yarısının potansiyelini fark eden ilk büyük liderdi.
Eğitimde, siyasette, iş hayatında, sanatta, tıpta, bilimin her alanında kadının varlığını görünür kılmak, Cumhuriyet’in en cesur reformlarından biriydi. Kadınlar artık sadece “ailenin koruyucusu” değil, aynı zamanda ülkenin inşasında aktif birer özne olmuştu. Kadın öğretmenler köylere gitti, kadın doktorlar Anadolu’yu dolaştı, kadın sanatçılar sahneleri doldurdu. Bu yeni çağın kadını; düşünen, üreten, yöneten, şarkı söyleyen, dans eden, kalem tutan, mikroskop başına geçen bir figürdü.
Bugün Farkındalığın Gücü Derneği olarak biz, işte o vizyonun mirasçılarıyız.
Atatürk’ün çizdiği yol haritasında ilerliyoruz: Kadının toplumsal görünürlüğünü artırmak, sesiyle, bilgisiyle, cesaretiyle toplumu dönüştürmek için…
Görünür Olmak: Kadının En Sessiz Mücadelesi
Görünürlük, her kadının hayatında sessiz ama sürekli bir mücadeledir. Bir kadın kanserle mücadele ederken yalnızca hastalığıyla değil, toplumun ona biçtiği rollerle de savaşır. Kadın güçlü olmak zorundadır ama fazla güçlü görünmemelidir; acı çeker ama acısını göstermemelidir; hayatta kalır ama “hastalıklı” etiketiyle yaşamak zorundadır. Biz işte bu görünmezliği yıkmak için şarkı söylüyoruz. Mikrofonlarımız sadece melodiyi değil, gerçeği de duyuruyor. Kadının sesi artık yalnızca bir fon değil; varoluşun kendisidir.
“Meme kanseri” kelimeleri, toplumun dilinde tabu olmaktan çıkmalıydı.
Kadınlar, bedenlerinin sahibi olduklarını, erken tanının utanılacak bir şey değil, yaşama sevinciyle eşdeğer olduğunu bilmeliydi.Bu nedenle konserlerimizde, kampanyalarımızda, panellerimizde hep aynı şeyi söyledik: Korkma, farkında ol. Utanma, görünür ol.
Cumhuriyet’in Işığında Kadın Bedeni
Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte, kadının bedeni artık gizlenmesi gereken bir “mahremiyet” değil; bilimin, sağlığın, sanatın, yaşamın parçası haline geldi. Modern tıbbın kadın sağlığı üzerindeki etkileri, erken tanı sistemleri, eğitim programları, kadın doktorların artışı… Tüm bunlar Cumhuriyet’in kadın bedenine verdiği değerin somut örnekleriydi.
Bugün biz, bu geleneği sürdürerek, bedeni bir utanma alanı olmaktan çıkarıp bir yaşama alanı haline getiriyoruz. Çünkü bedeni tanımak, sevmek, sahiplenmek; kadının hem kendiyle hem toplumla barışmasının ilk adımıdır.
Şarkı Söylemek: Dayanışmanın En Güzel Hâli
Müzik, kelimelerin dokunamadığı yerlere ulaşır. Koro halinde şarkı söylemek ise, birlikte iyileşmenin en sıcak yoludur. Her bir sesin birbirine karıştığı o an, yalnızlık ortadan kalkar; dayanışma bir melodiye dönüşür. Farkındalık Korosu’nda sahneye çıkan her kadın, sadece bir notayı değil, bir hikâyeyi taşır. Kimi o şarkıyı hastane koridorlarında mırıldanmıştır, kimi kemoterapi sonrası aynaya bakarken… Ama sahnede hepsi aynı şeyi söyler: “Hayattayım ve şarkı söylüyorum.”
Bu cümle, aslında Cumhuriyet’in kadına armağan ettiği en kıymetli kazanımı da özetler: Yaşama hakkı ve kendini ifade etme özgürlüğü.
Farkındalığın Gücü: Bir Dernekten Fazlası
2022 yılında kurulan Farkındalığın Gücü Derneği, sadece bir sivil toplum kuruluşu değil; bir yaşam felsefesidir. Amacımız, yalnızca erken tanının önemini vurgulamak değil; kadının her alanda farkında, özgüvenli, üretken ve görünür olmasını sağlamaktır.
Derneğimizin çalışmaları üç ana eksende ilerliyor:
1. Sağlıkta Farkındalık: Kanser taramaları, erken teşhis eğitimleri, psikolojik destek programları, kadın sağlığı seminerleri.
2. Sanatla Farkındalık: Koromuz, tiyatro etkinlikleri, kısa film gösterimleri, fotoğraf sergileri ve yaratıcı farkındalık atölyeleriyle sanatın dönüştürücü gücünü kullanıyoruz.
3. Toplumsal Farkındalık: Kadının toplumdaki görünürlüğünü artırmak için medya kampanyaları, kamu kurumlarıyla ortak projeler, üniversitelerle iş birlikleri yürütüyoruz.
Her etkinlikte, Atatürk’ün “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kadın” idealini yaşatıyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki, kadının farkındalığı toplumun vicdanıdır.
Cumhuriyet’in Kadın Vizyonu: Geleceğe Miras
Cumhuriyet, kadınların omuzlarında yükselmiştir. Halide Edip’in kalemi, Afet İnan’ın kürsüsü, Sabiha Gökçen’in kokpiti, Behire Hakkı Hanım’ın stetoskopu, Semiha Berksoy’un sahnesi… Her biri başka bir alanın öncüsüydü, ama hepsinin ortak noktası vardı: Farkında olmak ve vazgeçmemek. Bugünün kadınları da o mirası sürdürüyor. Farkındalığın Gücü Derneği’nin üyeleri, konserlerde, panellerde, atölyelerde, köy meydanlarında aynı ideali taşıyor: Korkusuzca yaşamak, görünür olmak, üretmek ve diğer kadınlara cesaret vermek. Bu yönüyle Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil; bir yaşam biçimidir. Kadının gücünü; sesini, iradesini kabul eden bir toplumun teminatıdır.
Farkındalık, Cumhuriyetin Devamıdır
Cumhuriyet bir devrimle kuruldu, ama bir farkındalıkla sürdürülebilir. Bizim görevimiz, o farkındalığı diri tutmak; kadınlara yalnız olmadıklarını, toplumun her alanında hak ettikleri yeri alabileceklerini hatırlatmaktır. Kanserden korunmak için erken tanı ne kadar önemliyse, sosyal yaşamda kadının varlığını sürdürmesi için farkındalık da o kadar hayati bir tanıdır. Her konser, her seminer, her dayanışma etkinliği; aslında Cumhuriyet’in “çağdaşlaşma” idealinin yeniden yorumlanışıdır. Biz Cumhuriyet’in bugünkü nefesiyiz. Sesimiz, Atatürk’ün kadınlara emanet ettiği o özgürlük ilkesinin yankısıdır.
Şarkılarla Cumhuriyet’e Saygı
29 Ekim her yıl bizim için iki kez anlam taşır: Bir kez Cumhuriyet’in doğumu için, bir kez de kadınların varlığıyla yeniden doğan ülkemiz için.
O gün, sahnede bayrağımızla birlikte gökyüzüne yükselen sesler, sadece melodiler değildir. O seslerde savaş meydanlarında mermi taşıyan Şerife Bacı vardır, kara tahtanın önünde çocuklarına harfleri öğreten bir öğretmen vardır, mikrofon başında “Ben buradayım!” diyen her kadın vardır.
Biz şarkı söylerken, aslında Cumhuriyet’i kutlamıyoruz; yaşatıyoruz. Her nota, bir özgürlük ifadesi; her melodi, bir minnettarlık cümlesidir. Çünkü biz biliyoruz ki, bir ülkenin sesi, kadınlarının sesidir. Ve biz o sesi, şarkılarımızla, farkındalığımızla, dayanışmamızla her gün yeniden çoğaltıyoruz.
Bugün de, yarın da…
Hayattayız ve şarkı söylüyoruz.