X
Kelime:
Kategori:
Tarih:
RadDatePicker
Open the calendar popup.
ile
RadDatePicker
Open the calendar popup.
 

Türkiye’deki Radyolojik Görüntüleme Hizmetlerinin OECD Ülkeleri ile Karşılaştırmalı Olarak Değerlendirilmesi

Türkiye’deki Radyolojik Görüntüleme Hizmetlerinin OECD Ülkeleri ile Karşılaştırmalı Olarak Değerlendirilmesi

Meme Kanseri ve Osteoporoz

Ekim Ayı kadınlarda sağlık konusunda önemli aylardan biridir. Hem Meme Kanseri Farkındalık, hem de osteoporoz farkındalık günlerinin bu ayda gündeme gelmesi nedeniyle biz de birkaç kısa hatırlatma bilgisi paylaşmak istiyoruz.

Meme Kanserinde erken tanı konması %50 oranında hayat kurtarır!

Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser olduğu ve yaşamı boyunca her 8 kadından birinin meme kanseri ile karşılaştığı kabul edilmiş bir gerçektir. Mamografik tarama tanı erken tanıda altın standartlı inceleme yöntemidir. 30-40 yıl süren mamografi tarama çalışmalarının sonucunda meme kanserinden ölüm oranı % 40 -50 azalmıştır. Genellikle medyatik olarak dile getirilen mamografiden alınan radyasyon miktarının meme kanserini artırdığı söylemini destekleyecek ciddi bir yayın yoktur. Uluslararası kanser organizasyonlarının çoğu sözbirliğiyle 40 yaşından sonra yılda bir mamografi çektirilmesi gerektiğini önermektedir. ABD de 40-50 yaş arası meme kanseri %35 iken bizim ülkemizde yapılan çalışmalarda bu oran % 50 dir. Genç yaşta görülen meme kanserleri hızlı büyümeye yatkın olduğundan ülkemizde Meme ile ilgili vakıf ve dernekler tarafından da 40 yaşından itibaren taramalara başlama gereği vurgulanmaktadır

Osteoporozu olan 50 yaşından büyük her 3 kadından birinde ve 5 erkekten birinde ostoporoza bağlı kemik kırılması görülmektedir!

Vücutta kırıkların en yaygın olarak ortaya çıktığı bölgeler kalça ve omurgadır. Kırıklar, yaşlılarda daha sıktır ve daha ciddi sağlık sorunları yaratır. Her kırık, yeni kırık oluşması riskini katlayarak artırmaktadır. Bu nedenle özellikle 50 yaş sonrası Kemik yoğunluğunuzu ölçtürerek osteoporoz gelişmeden önce gerekli yaşam tarzı değişiklikleri yaparak önlem almak, gerekli takviyeleri yapmak ve tedavi olmak büyük önem taşır

Ayrıntılı bilgiler için laboratuvarımızın ve Polikliniğimizin Web sayfalarına bakabilir, radyoloji uzmanlarımızı arayabilirsiniz

Türkiye’deki Radyolojik Görüntüleme Hizmetlerinin OECD Ülkeleri ile Karşılaştırmalı Olarak Değerlendirilmesi

Tıbbi görüntüleme hizmetleri, tanı ve tedaviye sunduğu katkılar nedeniyle önemi ve değeri giderek artan bir sektördür. Radyolojideki hızlı ve etkili teknik gelişmeler, bu bilim dalını sağlık sektörünün yıldızlarından biri haline getirmiştir. Radyolojik görüntüleme hizmetlerinin esas amacı ulusal mali kaynakları en verimli şekilde kullanarak güncel bilimsel verilerin ışığında tüm teknolojik olanakları yerinde ve zamanında ihtiyaç sahiplerine sunmak, bu yolla tanı ve tedavi süreçlerini kısaltmak ve bireylerin yaşam süresine, hayat kalitesine olumlu yönde katkı sağlamaktır. Ayrıca elde edilen verilerin saklanması ve bilimin gelişmesine ışık tutacak şekilde etik ilkelere uygun olarak objektif biçimde paylaşılması büyük önem taşır. Bunu başarmak için elbette radyolojide hizmet kalite standartlarının belirlenmesi, bunların disiplinli bir şekilde uygulanması ve denetlenmesi gereklidir.

- Kısaca OECD Nedir ve Görevi Nelerdir?

OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development) yani Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü 14 Aralık 1960 tarihinde imzalanan Paris Sözleşmesi’ne dayanılarak, 1961'de kurulmuştur. Dünya savaşı yıkıntıları içindeki Avrupa’nın, Marshall Planı çerçevesinde yeniden yapılandırılması amacıyla 1948 yılında kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün (OEEC) doğrudan mirasçısıdır. Üyelerinin büyük bir bölümü Avrupa Birliği (AB) üyeleridir. OECD üyeleri sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkelerden oluşmaktadır. Örgüte günümüzde 38 ülke üyedir. 02.08.1961 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti, OECD Konvansiyonu'nu onaylamış ve OECD bünyesine kurucu üye olarak katılmıştır. OECD kurucusu 20 ülke: Türkiye, ABD, Avusturya, Kanada, Hollanda, Fransa, Almanya, Lüksemburg, İngiltere, İtalya, Belçika, İrlanda, Danimarka, Yunanistan, İsveç, İsviçre, İzlanda, İspanya, Norveç ve Portekiz’dir. Bu kurucu ülkelere daha sonra ek olarak yeni OECD üyeleri eklenmiştir. Bu ülkeleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Finlandiya, Japonya, Avustralya, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Meksika. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra 1990’lı yıllarda Batı ile entegrasyona hız kazandırmak amacı ile dâhil olan ülkeler ise: Macaristan, Çekya, Polonya ve Slovakya’dır. 2010 yılından bu yana üye olan ülkeler ise: Estonya, Slovenya, İsrail, Şili, Letonya, Litvanya, Kolombiya ve Kosta Rika olarak sıralanabilir. OECD ile yakın temasta olduğu halde üye olmamış olan gözlemci ülkeler ise: Hindistan, Çin, Endonezya, Brezilya ve Güney Afrika Cumhuriyeti’dir.

OECD’nin temel görevlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

  1. Ekonomik, sosyal ve istatistiksel verileri sağlamak ve bunları yayınlamak,
  2. Çevre, tarım, teknoloji ve ticaret politikaları ile mali politikalarda meydana gelen değişiklikleri ve gelişmeleri takip etmek, araştırmak,
  3. Ekonomide meydana gelen gelişmeleri analiz etmek ve öngörüde bulunmak,
  4. Farklı ülkelere ait politika deneyimlerini karşılaştırmak, gözlemlenen ortak sorunlara çözüm arayışında bulunmak, iyi uygulamaları tanımlamak, ülke içi ve uluslararası politikaların koordinasyonu konusunda OECD üyesi ülkelere yardımcı olmak.

- Ülkemizin Tanısal Görüntüleme Altyapısı ve OECD Ülkeleri Arasındaki Konumu

OECD ülkelerinin birçoğunda ultrason, mamografi, BT (Bilgisayarlı Tomografi) ve MRG (Manyetik Rezonans Görüntüleme) cihazları ve bu cihazlarla yapılan tetkiklerin sayısı son yirmi yılda belirgin bir şekilde artış göstermiştir. Bu artış, tıp alanında tetkik endikasyonlarının (tıbbi gereklilik) genişlemesi ve teknolojik gelişmeler ile ayrıca kamu ve özel sağlık sektörünün bu alandaki yatırımları ile doğru orantılıdır. Görüntüleme teknolojileri ve çalışanlarının başarılı hizmetleri sayesinde, radyolojinin tanıya sunduğu katkılar, kuşkusuz endikasyonların genişlemesindeki en önemli etkenlerden biridir.

Ülkemizdeki radyolojik görüntüleme altyapısı, son yıllarda özel sağlık hizmetlerinin de yaygınlaşmasıyla güçlenmiştir. Ancak OECD’nin 2018-2020 yıllarına ait güncel verileri dikkate alındığında Türkiye, cihaz sayıları bakımından ortalama OECD rakamlarının gerisindedir. OECD ortalamaları MRG cihazları için “bir milyon kişi başına” 15.9 ve BT cihazları için 25.7 iken, ülkemizde bir milyon kişi başına düşen MRG ve BT sayıları sırasıyla 10.2 ve 14.3’tür. Bu veri, kesitsel görüntülemedeki cihaz sayılarına göre ülkemizin OECD üyelerinin ortalamasından yaklaşık %40 oranında daha geride olduğunu göstermektedir. Buna karşın kişi başına düşen tetkik sayısı bakımından ise tam tersi bir durum geçerlidir. Ülkemizde 2019 yılında her “bin kişi” için yaklaşık 180 BT ve 142 MRG incelemesi gerçekleştirilmişken, OECD ortalamasında bu değerler BT ve MRG için sırasıyla 142 ve 63’tür. Ülkemizde, cihazlar ve tıbbi görüntüleme emekçileri açısından birim iş yükünün BT cihazları için %25, MRG için ise yaklaşık %125 oranında daha ağır olduğu görülmektedir. Bu durum görece az sayıda olan cihazları, radyoloji çalışanlarını ve kısıtlı radyolojik altyapıyı çok büyük bir yük altına sokmaktadır. OECD’nin güncel verilerine göre Türkiye’yi, her bin kişiye 111 MR taraması düşen ABD (Amerika Birleşik Devletleri) takip ediyor. İsviçre’de MR taraması oranı binde 63, Almanya’da ise binde 24 düzeyindedir.

Türkiye’de tek bir MR cihazı günde yaklaşık 150 hastaya işlem yaparken, bu rakam AB ülkelerinde ortalama 20’dir. Yataklı tedavi kurumlarında bir MR cihazı başına ne kadar görüntüleme olduğunu karşılaştıran istatistiğe göre ise Türkiye birinci sırada yer alıyor. Tek bir MR cihazı, ülkemizde yılda 14 bin 500 civarında çekim yapmaktadır. Buna karşın bütün bu tetkikleri sonuca ulaştıran, yükü sırtlayan radyolog sayısı ise AB ortalamalarının çok altındadır. Türkiye’de 100 bin kişi başına 5 radyolog, 80 milyon kişiye 4 bin radyolog düşmektedir. Toplamda aktif çalışan radyolog sayısı ise 4 bin 250 civarındadır. Ülkemizde radyologlar, “2 dakikada bir tetkik” raporu tamamlamaktır. AB ülkeleri ortalamasına göre 100 bin hasta başına yaklaşık 18 radyolog düşmektedir. Bu bakımdan Türkiye’nin, AB ortalamasından yaklaşık %70 oranında daha geride olduğu görülmektedir.

T.C. Sağlık Bakanlığı ve TÜİK’in 2018-2019 verilerine göre Türkiye’de 5 bin 800 civarında ultrason cihazı bulunuyor. Ayrıca 4 bin 800 civarında Doppler ultrason cihazı mevcuttur. Cihazların farklı amaçlar ve birimler için kullanıldığı bilindiği için radyoloji hizmetleri açısından sağlıklı bir “kişi başına düşen ultrason” verisi, resmi ve güvenilir kaynaklarda yer almamaktadır.

Mamografi, kadınlarda meme kanserini erken teşhis etmek için kullanılan radyasyona dayalı bir tanı yöntemidir. ABD’de ve Türkiye’de, 40 yaş üzerindeki kadınlardan yılda bir defa mamografi taraması yaptırmaları önerilmekte, ayrıca yüksek meme kanseri riski taşıyan kadınların ise daha erken yaşta mamografi taramasına başlamaları tavsiye edilmektedir. AB ülkelerinde ise menopoza girmiş (50 yaş üzeri) kadınlara, iki ya da üç yılda bir mamografi taraması yaptırmaları önerilmektedir. İngiltere'de 20 yılı aşkın bir süredir 50 yaşın üzerindeki kadınlara ücretsiz mamografi imkânı sunulmaktadır. OECD ülkelerinde “bir milyon kişi başına” düşen mamografi cihazı sayısı; Yunanistan’da 58, Güney Kore’de 57 ve ABD’de 41 değeriyle en fazladır. Bu rakamlar Hollandada yaklaşık 4.5; İngiltere, Lüksemburg ve Meksika’da ise 8.5 civarındadır. Hollanda, İngiltere, Lüksemburg ve Meksika bu bakımdan en alt sıralarda yer almaktadır. Bir milyon kişi başına düşen mamografi cihazı sayısında, Türkiye’nin 12.6 değeri, OECD ortalaması olan 17.5’ten %28 oranında daha düşüktür.

Ülkemizde kişi başına düşen PET cihazı sayısı ise 0.95 ile OECD ortalaması olan 1.6’dan %40 oranında daha düşüktür. Anjiyografi (DSA) cihazı açısından incelediğimizde, Türkiye’de kişi başına düşen cihaz sayısı 4.7 iken OECD ortalaması 7.4 civarındadır. Görüldüğü üzere DSA cihazları bakımından ülkemiz, üyesi bulunduğu OECD ortalamasından sayıca yaklaşık %35 oranında daha geridedir.

- Aşırı İş Yükünün Radyoloji Hizmetlerine Etkisi

Tıbbi görüntüleme hizmetlerinin iş yükündeki aşırılığın sonucu olarak hizmet kalitesinde düşüş ve tetkik raporlama sürecinde gecikmeler yaşanması adeta kaçınılmaz hale gelmektedir. Özellikle kamusal sağlık sisteminde “niteliği değil, niceliği esas alan” hizmet ve fiyatlama anlayışı, kuşkusuz bu sonucu doğuran önemli etkenlerden birisidir. Basamaklı sağlık hizmeti anlayışı terk edilerek bireylerin ikinci ve üçüncü basamak sağlık merkezlerindeki poliklinik hizmetlerine doğrudan ve hızlıca ulaşmasının sağlanması; ancak sunulan sağlık hizmetlerindeki kalite ve maliyet-etkinlik analizinin yeterince yapılmayışı nedeniyle tetkik hizmetlerindeki aşırı iş yükü sorunu adeta yok sayılmaktadır.

Bütün bunların sonucunda özellikle kamusal sağlık hizmetlerinde bazen aylara ulaşan randevu ve raporlama süreleri gözlenmekte, bu durum hasta ve hekim memnuniyetsizliğine neden olmakta ve elbette tanı-tedavi süreçlerini uzatmaktadır.

Radyolojide birim (kişi başına düşen) iş yükünün aşırılığı, hizmetlerde aksama ve hizmet kalitesinde düşüşün yanısıra radyoloji uzmanlarının akademik gelişimi açısından da olumsuz sonuçlar doğurur. İş yükü altında ezilen hekimler ve diğer radyoloji çalışanları, uzun vadede zaman yetersizliği ve tükenmişlik (burn-out) nedeniyle güncel akademik gelişmeleri takip etmekten uzak kalabilir. Aynı zamanda tıbbi görüntüleme alanında çalışanlar, bilimsel araştırmalar yapmak ve mesleki deneyimlerini akademik dünyaya katkıda bulunmak üzere kullanma konusunda zafiyet gösterebilir. Sonuçta hem radyoloji çalışanlarının mesleki gelişimi ve güncelliği, hem de ülkemizin bilimde ilerlemesi ve akademik dünyaya katkıları açısından olumsuz sonuçlar ortaya çıkacaktır. Güncelliğini ve çalışma motivasyonunu yitirmiş bireylerin, kaliteli ve sürekli hizmet sunma noktasında aksaması da beklentiler dâhilindedir.

Bütün bunların dışında, hastanelerde farklı IT (Information Technology, Bilgi Teknolojileri) altyapılarının kullanılması veya bu altyapıların yetersiz olması, klinik ve operasyonel bilgilere ulaşmayı zorlaştırmakta, tetkik kalite iyileştirme çabalarını engellemektedir. Radyoloji ekipmanlarının çok sayıda ve farklı üreticilere ait olması yüzünden kullanım kolaylığı, servis hizmetleri ve fiyatlandırma konularında da sorunlar yaşanmaktadır. Özellikle son yıllarda (2014 sonrası) gelişmiş ve gelişmekte olan ülke para birimlerine karşı, Türk Lirasındaki aşırı ve sürekli değer kaybı, radyolojik hizmet maliyetlerindeki artışı da beraberinde getirmektedir. Azalan ulusal mali kaynaklara bağlı olarak sağlık sektöründeki finansal baskılar, tüm sağlık hizmetlerinin kalitesine ve sürekliliğine olumsuz yönde etki etmektedir.

- Çok Düşük Fiyatlı Radyoloji Hizmetlerinin Kaçınılmaz Sonuçları

Görüntüleme hizmetlerinde kalite ve sürekliliğin sağlanması için bu hizmetlerin maliyetinin karşılanması ve gereğince fiyatlanması son derece önemlidir. Fiyat, ulaşılabilir olduğu gibi hizmetin sürdürülebilirliğini sağlayacak düzeyde bulunmalı, ancak fahiş kar marjlarına olanak verecek seviyede olmamalıdır. Tetkik fiyatlarına baktığımızda; 2015-2020 döneminde BT ve MR incelemeleri için Türkiye’de ortalama 90-150 Türk Lirası iken (yaklaşık 10-20 $), ABD’de 500 ila 3 bin Dolar ($) arasındadır. AB ülkelerinde ise bu rakam 500 ila bin 200 Euro (€) arasındadır. Söz konusu ülkelerin kişi başına düşen milli gelirleri ülkemizden birkaç kat daha yüksektir, ancak radyolojik inceleme fiyatlarının Türkiye’ye göre asgari 40 kat daha yüksek olduğu, MR’da bu farkın 150 kata kadar ulaştığı göze çarpmaktadır. Sağlık hizmetlerinde fiyatlama anlayışı konusunda, Türkiye’nin dünyadan ne denli ayrıştığını, bunun hizmet kalitesini mutlak suretle olumsuz etkileyeceğini ve aradaki çarpıcı farkı gösteren bu verilerin yorumunu okuyucuların takdirine bırakıyoruz…

Dünya üzerindeki diğer ülkelere biraz daha göz atıp OECD verilerinden çıkarım yapmak gerekirse, kişi başına düşen görüntüleme tetkik sayısı ve cihaz başına düşen hasta sayısının çok fazla olduğu Türkiye’de, radyolojik incelemelerin çok ucuz bir fiyatlama politikasına maruz kaldığı da açıktır. 2019 verilerine göre, Türkiye %4.4 ile diğer OECD ülkelerine kıyasla toplam sağlık harcaması kalemine, GSYİH (gayri safi yurt içi hasıla) içinden “en az payı ayıran ülke” konumundadır. Bu denli fazla radyolojik tetkikin yapıldığı ülkemizde kişi başına düşen toplam sağlık harcamalarının daha düşük olması, görüntüleme hizmetlerinin diğer OECD ülkelerinden çok daha ucuza sunulduğunu bir kez daha göstermektedir. ABD, son yıllarda sağlık için bütçeden en çok pay ayıran ülke olarak dikkat çekiyor. 2019'da ABD'de sağlık kalemi için yapılan toplam harcama, GSYİH'nin %17’sini oluşturdu. ABD'yi %12.1 ile İsviçre, %11.7 ile Almanya ve %11.2 ile Fransa takip etti. Bu rakamlar son yıllarda ciddi ekonomik buhranlar yaşayan ülkelerden olan Yunanistan’da %7.8, Macaristan'da %6.4 ve Polonya’da %6.2 olup ülkemizden çok daha yüksek düzeylerdedir. Unutulmamalıdır ki, bedeli gereğince karşılanamayan hizmetlerde kaliteden ödün verilmesi adeta zorunlu bir sonuçtur. Sağlık gibi hayati bir alanda kaliteden ödün vermek veya bir şekilde buna zorlanmak kabul edilemez. Gıda, barınma, konaklama, kira, elektrik, su, internet gibi zorunlu giderlerin bile ulusal ortalama gelire göre pahalı olduğu ülkemizde, radyoloji ve diğer sağlık hizmetlerindeki görece iskontolu durum acaba nedendir? Sağlık hizmetlerini ulaşılabilir kılmak isterken, kalitenin düşmesine ve hizmetin sürdürülemez hale gelmesine sebep olmamak gerekir. Zira söz konusu olan insanların hayatıdır.

- Ulusal Radyoloji Hizmetlerindeki Diğer Temel Sorunlar

Ülkemizde radyoloji sektöründe hizmet içi eğitim kaynaklarının eksikliği nedeniyle uzman personel yetersizliği de söz konusu olabilmektedir. Bu nedenle aynı klinik endikasyon ile başvuran hastalara farklı radyolojik tanı işlemleri uygulanabilmektedir. Bu durum çekimlerde uluslararası standart protokollere uyulmaması ve tekrar çekimlerin fazlalaşması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 

Merkezimizde olduğu gibi kalite standardı uygulama ve denetimlerinin kurumsal bir felsefe haline getirilmesi, bu sorunun aşılması için temel gerekliliktir. Bu yolla tıbbi görüntüleme hizmetlerinde devamlılık ve kalite sağlanabilir.

Türkiye'de, özellikle MRG sistemlerinin bilimsel olarak belirlenmiş gereksinimlerin ötesinde ve aşırı kullanımına yönelik artan kanıtlar bulunmaktadır. İstanbul Anadolu yakası kamu hastaneleri merkezli ve 2015-2018 yıllarını irdeleyen ilk pilot çalışma, ülkemizde BT ve MRG sistemlerinin yaklaşık %50’sinin uluslararası normlara göre suboptimal (yetersiz) olduğunu ve taleplerin yaklaşık %25’inde de herhangi bir incelemenin tıbbi açıdan gerekli olmadığını ortaya koymaktadır. Daha da çarpıcı olanı, Türk Radyoloji Derneği’nin 2020 yılında yayınladığı araştırma raporuna göre özellikle BT ve MRG tetkiklerinin %75’inin endikasyon (tıbbi gereklilik) dışı olduğu, yani tıbbi gereklilik olmaksızın istendiği ve yapıldığını gözler önüne sermiştir. Türk Tabipler Birliği’nin 2018-2020 yıllarında yaptığı araştırma sonuçları uyarınca sağlık sistemimizdeki popülist politik yaklaşımlar, normları hiçe sayan türden taşeron hizmet alımı uygulamaları ve hizmette kaliteyi dikkate almayan “sağlık çalışanlarında performans” sisteminin ortak sonucu olarak özellikle kamu kuruluşlarında, diğer OECD ve G-20 ülkelerinde eşi benzerine rastlanmayan bir tetkik ve radyolojik iş yükü patlaması yaşandığı açıktır. Haddinden kolay ulaşılabilen, aşırı ucuz olan bazı hizmetler de buna etken olup turistik amaçla ülkemize gelen bazı bireylerin dahi herhangi bir ihtiyaç olmaksızın tıbbi görüntüleme hizmetlerine başvurmasına yol açabilmektedir.

Kamu hastanelerinde görüntüleme hizmeti alımı, taşeron sistemi ihalelerinde tetkik başına en düşük fiyatı veren firma ihaleyi almaktadır. Hastaneler genellikle bir önceki yılın tetkik sayısına göre işlem sayısını belirler. Bu tetkik sayısı o yıl içinde tamamlanamadığında kamu hastanesi firmaya ceza ödemekle mükelleftir. Hastaların ihtiyacından yani tıbbi gereklilikten ziyade, tetkik sayısının tamamlanması önemli hale gelmektedir. İhaleler, özellikle MR cihazı ile günlük ortalama 70 adet tarama yapılacağı hesabı üzerinden açılmakta. Ancak bu rakam pratikte 150’den aşağıya düşmüyor. Biz radyoloji uzmanlarına göre asıl sorun hizmet alımı ihalelerinden sonra başlıyor. Ucuza alınan hizmet alımları ile kalitesiz ve yetersiz görüntüleme incelemeleri ortaya çıkabiliyor. Bu da yanlış tanı ve uygunsuz tedavi riskini artırmaktadır.

Türk Tabipler Birliği 2016 ve 2018 inceleme raporları, görüntüleme tetkiklerindeki talep patlamasıyla ilgili özetle şu tespitleri yapmaktadır: Yoğunluğun temelinde sağlık işletmesi modeli var. Kamu hastaneleri, radyolojik alanda hizmet alımı yapıyor. Hastane, ihaleye giren taşeron firmalara belli sayıda çekim garantisi veriyor. Rakamın altına düşüldüğünde de maliyeti hastanenin karşılaması gerekiyor. Hastanın ihtiyacından çok belirlenen sayının tutturulması ön plana çıkıyor. Sağlık hizmetinin niteliği değil, niceliği söz konusu oluyor. OECD, AB ve G-20 ülkeleri arasında, bütçesine oranla sağlık hizmetlerine en düşük payı ayıran Türkiye’de hizmet kalitesinin sorgulanmaya, denetlenmeye ve mutlak suretle sağlıkta kalite standartlarının yükseltilmesine ihtiyaç vardır.”

Tıbbi görüntüleme hizmetlerindeki yoğunluğu analiz etmek adına genel sağlık istatistiklerine de göz gezdirecek olursak; 2018 TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre ülkemizde bir hekim başına düşen nüfus 498 iken OECD ülkeleri ortalamasında bu sayı 341’dir. Bir diğer deyişle, Türkiye’de hekim başına düşen kişi sayısı, OECD ortalamasından %46 daha fazladır. Son günlerde basında da yer aldığı üzere kamu hastaneleri idarecileri tarafından, hekimlerin bir hastaya ayırdığı randevu süresi 10 dakikadan, 5 dakikaya indirilmiştir. Buradan da anlaşılabileceği üzere poliklinik hizmetlerinde hekim başına düşen hasta yükünün fazla olması, ayrıca sağlık çalışanlarına yönelik şiddet eylemlerindeki artış ve bununla ilintili olarak hasta ve yakınlarının baskıcı taleplerinin de etkisiyle, tıbbi açıdan gereksiz (endikasyon dışı) incelemeler artmaya devam etmektedir. Hastalar için artı bir değer yaratmayan, tanı ve tedaviye katkı sunmayan bu tür incelemeler ulusal bir israfa yol açmakta, sağlık giderlerini yükseltmekte, sağlık çalışanlarının iş yükünü artırmakta, gerçekten acil hastaların sağlık hizmetlerini ise aksatmaktadır. Bu durum ciddi tıbbi sonuçlar da doğurabilir. Bu sonuçların en önemlilerinden biri hastaların BT incelemelerinde aşırı radyasyona maruz kalmalarıdır. Bu durum, bireylerde yaşam boyu kanser gelişme riskini gözlenebilir düzeyde artırmaktadır ki uzun vadede halk sağlığı adına ciddi bir tehdit söz konusu olabilir. İlaveten, tıbbi açıdan görüntüleme ihtiyacı (endikasyon) bulunan hastaların tetkike ulaşma sürelerinin kısalması büyük önem arz eder. Endikasyon dışı tetkikler tıbbi görüntüleme hizmetlerindeki iş yükünü artırarak zaman ve para kaybına yol açar. Ayrıca tetkik aciliyeti bulunan hastaların tanı ve tedavilerinin gecikmesine ve de güçleşmesine neden olabilir.

- Tıbbi Görüntülemede Standart Hedefler

Bugün yaşamakta olduğumuz COVID-19 (SARS-CoV-2) pandemisi bir kez daha göstermiştir ki tıbbi görüntüleme hizmetlerinin verimli kullanılması doğru tanı ve uygun tedavi sürecini hızlandırarak bireylerdeki yaşam süresi ve kalitesine pozitif katkı sunmaktadır. Hizmet kalitesinin yükseltilmesi, tıbbi gereklilik bulunan incelemelerin mümkün olduğunca hızlı bir biçimde gerçekleştirilmesi hedeflenmelidir. Amaç tetkik sayısını veya sadece cihaz sayısını artırmak değil, Türkiye’deki radyoloji hizmetlerinin kalitesini yükseltmek olmalıdır. Düzen Sağlık Grubu Radyoloji birimi olarak hedefimiz; bütün bu tespitler ve güncel bilimsel veriler ışığında, hizmet kalitesini artırmak ve kaliteli hizmette sürekliliği sağlamaktır. Bunun için cihazların uluslararası teknik normlara uygun işletilmesi ve sağlık çalışanlarının birim iş yükünün de uluslararası çağdaş normlar seviyesinde olması önemlidir. Bu standardın ülke genelinde sağlanması, ulusal sağlık politikasını yapan ve uygulayan kurumların da ana hedefi olmalıdır. Ayrıca kaliteli radyoloji hizmeti sunulması, uygun teknolojik yatırımların eşliğinde, iyi yetişmiş ve deneyimli sağlık çalışanları sayesinde mümkündür.

Gerek ulusal gerekse kişisel sağlık bütçemiz, tıbbi gereklilik varlığında, nitelikli radyoloji hizmeti vermek suretiyle tanı ve tedaviyi kolaylaştırmak için kullanılırsa, sağlık hizmetlerindeki yüksek kalite standartları, toplumun yaşam süresi ve kalitesini artıracaktır. Hatta ülke dışından bireylerin dahi elektif sağlık hizmetleri için Türkiye’ye yönelmesi açısından teşvik edici bir rol oynayacaktır. Hem nicelik, hem de nitelik bakımından gerisinde kaldığımız OECD ülkelerinde ortalama yaşam süresi beklentisi 80.5 yıl iken, Türkiye’de 76.9’dur. Nitelikli sağlık-radyoloji hizmetlerinin; hayat kalitesinde artışı, ortalama yaşam süresinde uzamayı, sağlık bütçesinin daha verimli kullanılmasını ve hatta sağlık turizminden elde edilecek yüksek gelirleri de beraberinde getireceği aşikârdır.

Referanslar

  1. Türkiye İş Bankası, Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü Tanımı ve Görevleri (2021). https://www.isbank.com.tr/blog/ekonomik-kalkinma-ve-isbirligi-orgutu.
  2. Türk Tabipler Birliği; radyoloji hizmetleri araştırma raporları (2016 ve 2018). https://www.ttb.org.tr.
  3. TÜİK 2019 Ulusal sağlık verileri. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Saglik-Harcamalari-Istatistikleri-2019-33659.
  4. T.C. Sağlık Bakanlığı, Sağlık İstatistikleri Yıllıkları; 2018-2019 yılları. https://www.saglik.gov.tr/TR,11584/istatistikler-ve-yayinlar.html.
  5. OECD 2014-2020 karşılaştırmalı sağlık verileri ve grafikleri. https://www.oecd.org/els/health-systems/health-data.htm.
  6. Türk Radyoloji Derneği; radyolojik görüntüleme hizmetleri araştırma raporu (2020). https://www.turkrad.org.tr.

 

Dr. C. Aykut Kadıoğlu & Dr. Filiz Kader Yenicesu

Ekim 2021

 

Görüşlerinizi Paylaşın