“İklim Değişikliği, Başımıza Gelecek Dertleri Sayıp Döktüğümüz Bir Liste Değil. 
Medeniyete Dönüş Çağrısı... “*
                                        
                                             
                                        
                                        
Endüstrileşme ve  küreselleşmenin önlenemez ivmesi; doğayı, canlılığı ve bu  sistemin en kritik halkası olan insanı her geçen gün daha fazla  toksik madde ve çevresel kirliliğe maruz bırakıyor. Lokal ürün  tüketimi yerine büyük miktarlarda üretilen, uzak menşeili, ucuz  ürünlerin dünyanın bir ucundan diğerine taşınarak tüketiciye  sunulması karbon ayak izi yükünü arttırıyor. Hem arz –talep  dinamikleri, hem insan eliyle ivmesi hızlandırılan küresel  ısınmanın beraberinde getirdiği kuraklık ve yağış rejimi  değişiklikleri klasik tarım, hayvancılık ve gıda üretimi  süreçlerini değiştiriyor. Sonuç olarak; yalnız soluduğumuz  hava değil, cildimize değen giysilerimiz, ağzımıza aldığımız  yiyeceklerimiz bizden yüz yıllar, hatta on yıllar önce aynı  yollardan geçen atalarımızınkilerden çok farklı.
 Dünya  Meteoroloji Örgütü (World Meteorological Organization/  WMO) ön verilere göre 2016 yılı global olarak en sıcak yıl.  Ocak-Eylül aylarındaki sıcaklık ise sanayi devrimi öncesi  seviyesinden 1,2 °C  fazla. Sıcaklıkların  artışında el nino etkisi olsa da temel etki CO2 emülsiyonundan  kaynaklandığı artık bilinmektedir. Bu nedenle iklim  değişikliğinin engellenmesi için alınması gereken acil  önlemlerden bir tanesi emülsiyonların azaltılmasıdır. Son  dönemde küresel ısınma kavramının bir yalan olduğunu savunan  düşüncelerin aksine iklim değişikliği ile ilgili senaryolar  Sanayi  Devrimi öncesi seviyelere kıyasla ortalama 2 °C ve üstü bir  küresel ısınmanın, tehlikeli ve geri dönüşü olmayan etkiler  yaratacağı yönündedir.  
Çevresel  etkenler doğrudan genlerimizi oluşturan DNA’mızı değiştirerek  hem hastalık sebebi olabilir, hem de kuşaktan kuşağa  aktarılabilir. Genetik kodumuzdaki bir şifrenin bir özellik olarak  ortaya çıkmasında, genlerimizin üzerindeki kimyasal düzenlemeleri  içeren “epigenetik” kontrol mekanizmalarının büyük önemi  vardır. Başka bir ifadeyle çevresel koşullar epigenetik  faktörleri değiştirerek, DNA dizisini değiştirmeden, bir genin  hangi durumda ve ne zaman açık ya da kapalı olacağını  belirleyebilirler. 
Epigenom gen-çevre  etkileşimlerinin birincil hedefidir.  Savaş, kıtlık gibi  dönemlerde ortaya çıkan epigenetik değişikliklerin kuşaklar  boyunca aktarımını irdeleyen çalışmalar, yalnızca bir döneme  özgü çevresel faktörlerin bile sonraki kuşakları nasıl  etkileyebileceğini gözler önüne sermektedir.(4)
Hayvan modellerinde  yapılan deneyler; çevresel kirleticilerin (ağır metaller,  böcek/mantar öldürücüler,  plastiklerde yer alan BPA, fitalatlar, soluduğumuz havadaki  hidrokarbonlar, vb) yarattığı epigenetik değişikliklerin  obezite, polikistik over sendromu, gebelik sorunları, testiküler  disgenesis sendromu ve eşey hücrelerinin artmış programlı ölümü  (apopitozis) gibi sonuçlara yol açtığını ortaya koymaktadır.  Bu hayvanların özellikle üreme sağlığı ve metabolik  hastalıklar açısından fenotipleri bozulmakta, bu bozulmalar  kuşaktan kuşağa aktarılabilmektedir. (5,6)
En vahimi de  Klimanjaro’nun karlarının tarih olmak üzere olduğunu, yakın  bir gelecekte okyanuslardaki 0,5 °C  lik ısı değişikliğinin sudaki yaşamı değiştireceğini, yine  okyanuslardaki atık plastik miktarının balık miktarından daha  fazla olacağını, hava kirliliği sebebiyle yılda Çin’de 1  milyon, dünya genelinde 3 milyon kişinin ölmekte olduğunu, Sahara  altı Afrika’da doğan bir çocuğun açlık gibi önlenebilir  sebeplerle 5 yaşına ulaşamama ihtimalinin dünyanın gelişmiş  bir bölgesindeki bir çocuğa göre 14 kat daha fazla olduğunu  ısrarla görmezden gelmeye devam ediyoruz.  (1, 2,3) 
Öte yandan canlıların  küresel iklim değişikliklerine epigenomlarında değişiklikler  yaparak adaptasyon göstermeleri de madalyonun diğer yüzünü  oluşturmaktadır. Küresel ısınmaya cevaben mercanların, meyve  sineklerinin, tavukların, balıkların ve hatta memelilerin  epigenetik değişikliklerle bazı genlerinin aktivitelerini  düzenledikleri ve bu düzenlemelerin bazılarını yavrularına  aktardıkları biliniyor. Genomdaki mutasyonlarla ve doğal seçilimle  evrim yavaş gelişen bir süreç iken  epigenetik değişiklikler  daha hızlı ve esnektir . Artan sıcaklıklara adaptasyon için  vücudun ısı regülasyonuyla ilgili bir dizi genin ihtiyaca göre  açılıp kapatılmasını sağlayacak epigenetik düzenlemeler işte  tam olarak bu noktada, ilgili türün ayakta kalabilmesi için pratik  bir çözüm olarak karşımıza çıkıyor. Ancak uzun vadeli  adaptasyon için bu çözümler yeterli olmayıp yine de genomik  değişikliklerle türlerin daha kalıcı adaptasyonu gerekebilir.  (7)
Epigenetiği anlamak  ve çevresel faktörlerle ortaya çıkan epigenetik değişikliklerin  mekanizmalarını çözmek;  zararlı değişikliklerin bir kısmını  geri dönüşlü hale getirmek ya da ortaya çıkmalarını  önleyebilmek açısından yeni fırsatlar sunabilir. 
Kasım  ayında Marakeş’te yapılan Birleşmiş Milletler İklim  Değişikliği Konferansı’nda görüşülen ve Paris Anlaşması  kapsamında temiz teknoloji, iklim değişikliği aksiyon planları  için kapasite artırımı, gelişmekte olan ülkelerde su ve gıda  güvenliği sağlamak için yapılacak işlemlerin hızlandırılması  konuları için vaat edilen gerekliliklerin 2018 yılına kadar  yerine getirilmesi ile insanlık olarak yarattığımız tahribatın  faturasını en azından bir miktar hafifletebiliriz. 
Kaynaklar:
https://www.theguardian.com/environment/2016/sep/27/more-than-million-died-due-air-pollution-china-one-year
  http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs178/en/
  https://www.iom.int/news/mediterranean-migrant-arrivals-2016-242179-deaths-2977
http://www.naturalhistorymag.com/features/142195/beyond-dna-epigeneticshttps://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4307899/
  http://jxb.oxfordjournals.org/content/early/2015/02/17/jxb.eru502.full.pdf+html
https://www.newscientist.com/article/dn28733-guinea-pigs-beat-climate-change-by-tweaking-their-own-dna/