X
Kelime:
Kategori:
Tarih:
RadDatePicker
Open the calendar popup.
ile
RadDatePicker
Open the calendar popup.
 

Gıda Alerjisi

Gıda Alerjisi

Uzm. Dr. Nigar Afandiyeva

Son otuz yılda dünya genelinde gıda alerjileri dramatik biçimde artış gösterdi. Avrupa ve Kuzey Amerika’da çocuklarda gıda alerjisi sıklığı üç katına çıktı; Birleşik Krallık’ta yer fıstığı alerjisi %3’ün üzerine, Avustralya’da ise okul öncesi çocuklarda %10’a yaklaştı. Bu artışın temelinde yalnızca genetik yatkınlık değil, modern yaşam tarzı ve beslenme biçimindeki değişim de bulunuyor.

Leung ve arkadaşlarının 2024 yılında yayımladığı çalışmaya göre, liften fakir ve yüksek oranda işlenmiş gıdaların tüketimiyle gıda alerjilerinin görülme sıklığı arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Sebze, meyve ve lif açısından zengin diyetlerin bağırsak mikrobiyotasını desteklediği, bunun da bağışıklık toleransını güçlendirerek alerji gelişimini azalttığı biliniyor. Buna karşılık, işlenmiş ve katkı maddesi içeren gıdaların yaygın tüketimi, bağırsak bariyerini zayıflatıp alerjenlerin bağışıklık sistemine ulaşmasını kolaylaştırabiliyor. Özellikle katkı maddeleri, emülgatörler ve yapay tatlandırıcılar bu süreçte önemli rol oynuyor. Günümüzde gelişmiş ülkelerde günlük kalori alımının yarısından fazlası bu tür ultra işlenmiş gıdalardan geliyor.

Modern beslenme = modern alerji?

Sanayi devrimiyle başlayan “beslenme dönüşümü”, günümüzde küresel ölçekte alerji, otoimmünite ve kronik iltihabi hastalıkların artışıyla birlikte anılıyor. Yüksek ısıda işlenen, katkı maddesi içeren, liften yoksun gıdalar bağırsak mikrobiyotasını olumsuz etkileyerek bağışıklık sisteminde dengesizlik yaratıyor.

Gıda alerjilerinin artışı, tanı süreçlerinde de yeni yaklaşımların gerekliliğini gündeme getirdi. Geleneksel deri prick testleri ve spesifik IgE ölçümleri duyarlılığı yüksek olsa da özgüllükleri sınırlı. Bu nedenle pek çok hastada kesin tanı için hâlâ oral gıda yükleme testine başvuruluyor. Ancak bu yöntem zaman alıcı, maliyetli ve riskli olabiliyor.

Son yıllarda geliştirilen yeni laboratuvar teknikleri, tanı sürecine büyük yenilikler getirdi. Bazofil Aktivasyon Testi (BAT) ve Mast Hücre Aktivasyon Testi (MAT), alerjik yanıtı hücresel düzeyde ölçerek çok daha doğru sonuçlar sağlıyor. BAT, yüksek özgüllüğü sayesinde gereksiz yükleme testlerinin önüne geçebiliyor ve artık Avrupa Alerji Akademisi tarafından da klinik tanıda destekleyici yöntem olarak öneriliyor. Ayrıca epitope temelli testler ve bileşen bazlı IgE analizleri, belirli gıda proteinlerine özgü hassasiyetleri tanımlayarak yanlış pozitif sonuçların önüne geçiyor. Bu testler, örneğin yer fıstığı alerjisinde Ara h 2 proteini gibi özgül bileşenleri hedef alıyor.

Daha ileri bir aşamada, yapay zekâ destekli algoritmalar ve çoklu omik analizler (genomik, proteomik, mikrobiyom profilleri) kullanılarak bireye özgü tanı modelleri oluşturuluyor. Bu sayede farklı test sonuçları ve klinik bilgiler bir araya getirilerek hem alerji varlığı hem de reaksiyon şiddeti daha doğru tahmin edilebiliyor.

Bu yeni nesil tanı yaklaşımları, yalnızca alerji tespitinde değil, toleransın gelişimini izleme ve bağışıklık sisteminin yeniden dengelenmesi açısından da önemli bir yol haritası sunuyor.

 

 


 

Görüşlerinizi Paylaşın