X
Kelime:
Kategori:
Tarih:
RadDatePicker
Open the calendar popup.
ile
RadDatePicker
Open the calendar popup.
 

COVID-19 Pandemisi Süresince Evde Hareketsiz Kalmak Ve Kronik Hastalıklara Bakış

COVID-19 Pandemisi Süresince Evde Hareketsiz Kalmak Ve Kronik Hastalıklara Bakış

Dünyadaki çoğu ülke SARS-CoV 2’nin neden olduğu akut solunum sıkıntısı sendromu (ARDS) ile giden COVID-19 hastalığıyla baş edebilmek için, genel itibariyle de salgından daha ciddi etkilenebileceklere yönelik olmak üzere, çeşitli yaşam kısıtlamalarını vatandaşlarının hayatlarına farklı bir yeni uygulama olarak getirdiler. Ancak bu yaşam kısıtlamaları ve uygulamalar ileri yaşta komorbit durumların eşlik ettiği bu yaş grubundaki kişiler için bir dezavantaj oluşturabilir mi?

Bu uygulamaların en önemlilerinden biri olan sokağa çıkma kısıtlaması ile evde kalmanın arttığı ülkemizde, özellikle de 65 yaş ve üzeri olan kişiler bu durumdan çokça etkilenebilecek durumdalar.

Evde kalmayla birlikte fiziksel hareketsizliğin arttığı bu yaş grubundaki kişilerde; diyabet, hipertansiyon ve kalp damar sistemi hastalıkları, Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı(KOAH) gibi kronik rahatsızlıkların görülebilme oranları da yüksek seyredebiliyor.

Peki bu süreçte evde kalmanın getirebileceği hareket azlığına bağlı olumsuzlukları asgari düzeyde tutmak için belirttiğimiz kronik rahatsızlığı olan kişiler ne yapmalı?

Uluslararası diyabet federasyonu, IDF’ ye göre diyabet görülme sıklığı dünyada %8,5 iken, ülkemizde bu oran %14,7 seviyesiyle dikkati çekiyor. Diyabeti olan kişilerin genel popülasyona göre COVİD-19’ a yakalanma riski artmıyor.  Ancak, şimdiye kadar olan sonuçlar gösteriyor ki diyabet mevcudiyeti olan kişiler, diğer virüslerle karşılaştıklarında olduğu gibi, COVİD-19’ a yakalandığında diyabeti olmayan COVID-19’ lulara göre daha ciddi oranda komplikasyonlara ve daha fazla ölüm oranlarına maruz kalıyorlar. Diyabete eşlik eden kalp hastalığı mevcudiyetinde bu oranlar daha da artış gösteriyor. Diyabeti olan kişiler kan şekeri değerlerini ne kadar kontrol altında tutabiliyorlarsa ve hastalıklarını iyi yönetebiliyorlarsa COVİD-19’ la karşılaşmaları durumunda ciddi hasar görme oranları da o derecede düşüklük gösteriyor. COVİD-19’ da yine diğer viral enfeksiyonlarda olduğu gibi artmış inflamasyon diyabeti olanlarda da dikkati çekiyor. Artmış inflamasyon diyabetlilerde kan şekeri yüksekliğinde de oluşuyor ve her ikisi birleştiğinde daha ciddi komplikasyonlara neden oluyor. Bu nedenle diyabeti olan kişiler şeker ölçümlerine daha önem vermeli, kendi kendilerine şeker ölçümlerini titizlikle takip etmeliler. Beslenmelerini kendileri için olabilecek en iyi seviyede, dengeli ve düzenli yapmalı, karbonhidrat tüketimi ve doymuş yağ tüketiminden olabildiğince kaçınmalılar, yine bunu yaparken kan şekerinde düşüklük yaşamamaya (hipoglisemi) dikkat etmeliler. Burada evde daha fazla kalıyor olmak kişilerin evde daha fazla yemek yapmalarını ve de yemelerini doğurabileceği, egzersiz sürelerini kısaltabileceği için bu konuda özenli olmakta da fayda vardır. Yeterince sıvı tüketmek ve bu süreçte kişilerin kilo almamaya özen göstermeleri, haftada en az 5 gün 30 dakika evde de olsa ılımlı tempoda egzersiz yaparak fiziksel olarak aktif kalmaya dikkat etmeleri bu grup hastalarda çok önemlidir.

COVİD-19 salgınında diğer önemli kronik hastalık grubunu hipertansiyon ve kalp ve damar sistemi hastalıkları oluşturuyor. Kalp ve damar sistemi hastalıklarının dünyada en fazla ölüme sebep olan rahatsızlıktır. Ülkemizde her 3 kişiden birinde tansiyon yüksekliği rahatsızlığı olduğu tahmin ediliyor. Hem hipertansiyon hem de diyabette yaşam tarzı değişikliklerinin tedavide önemli bir yer tutmakta. COVİD-19 salgını süresince kan basıncı değerlerinde yükseklik olan kişilerin, virüsle enfekte olmaları durumunda artmış oranda daha ciddi komplikasyonlara maruz kaldığı, diyabet hastalığında olduğu gibi bilinmektedir. Dolayısıyla bu hasta grubundaki kişiler mevcut antihipertansif tedavilerini düzenli olarak aksatmadan kullanmalı, kullandıkları antihipertansif tedavi nedeniyle COVİD-19’ a yakalanma risklerinin artmadığını özellikle bilmelidirler. Hipertansiyonu olan her hasta özellikle tuzsuz yemeye dikkat etmeli, alkol tüketmemelidir. Ülkemizde yapılan SALtürk-1 ve SALtürk-2 çalışmalarında toplumumuzda günlük tuz tüketim oranları kişi başına 18 gram/gün ve 15 gram/gün ile olması gerekenin çok üzerinde bulunmuştur. Artmış tuz tüketimi ve alkol tüketiminin kan basıncı değerlerinde olumsuz etki yarattığı çalışmalar ile gösterilmiştir. Sigara kullanımının muhakkak bırakılması, evde kalınan zamanlarda kan basıncı ölçümlerinin düzenli olarak takip edilmesi ve kontrol altında tutulması, kültür-fizik hareketleri, dışarıya çıkma imkânı olduğunda yürüyüş ve hafif tempoda spor yapmak ve kilo alımından kaçınmak çok önemlidir. Fazla kilolu, obez birinin vücut ağırlığından 10 kilogram kaybetmesi kan basıncında çok anlamlı düşme sağlamaktadır.

Bu süreçte diğer bir önemli hastalık grubunu da KOAH olan kişiler oluşturuyor. KOAH’ ı olan hastalar en önemli risk faktörü olan sigarayı kullanmamalı, mutlaka sigarayı bırakmak zorundadırlar. KOAH’ lı kişilerin COVİD-19 ile karşılaşmaları durumunda sonuçlar açısından yine artmış komplikasyonlara maruz kaldıklarını bilmekteyiz. Bu grup hastalar mevcut inhaler (veya oral) tedavilerini önerilen doz ve şekilde kullanmalı, yine düzenli ve dengeli beslenmeye dikkat etmelidirler. Kilo almamaya özen göstermeli, hafif tempoda egzersiz yapmalı, hastalık alevlenmesinden korunmak için grip ve zatürre aşısı gibi koruyucu aşılarını zamanı geldiğinde muhakkak yaptırmalıdırlar.

Özellikle yukarıda bahsettiğimiz hastalıklarda yaşam tarzı değişikliklerinin tatbikinin, tedavinin kendisi kadar önemli ve ilk basamağı olduğunu bilmemiz gerekir. Düzenli doktor, kan ve diğer kontrollerinizin bu süreçte ertelenmemesi, ilaçlarınızın düzenli olarak kullanılması büyük önem taşımaktadır. Özellikle evde daha çok kalmaya bağlı olabilecek kas eklem katılığının ve dolaşım bozukluğunun önüne geçmek ve kilo alımını önlemek için evde yapılabilecek hareket ve egzersizler önem taşımaktadır.  Son olarak kapalı ortamda uzun süreli kalmaya bağlı olabilecek duygu durum bozukluğu, endişe, panik atak ve depresyondan kaçınmak, önüne geçmek için moral ve motivasyonumuzu yüksek tutmak, karamsarlığa kapılmamak her hastalıkta olduğu gibi burada da çok önem arz etmektedir.

Yapılan modellemeler ve çalışmalar COVID-19 salgınının bir süre daha bizimle birlikte olacağını, öyle ki bu sürenin 18 ila 24 ayı bulabileceğini gösteriyor. Diğer bir deyişle tüm dünya toplumunun çoğunluğunun bağışık hale gelmesi gerekecek. Uygulanan kısıtlamalar özellikle de 65 yaş ve üzeri kişiler için uzadıkça, yukarıda bahsettiğimiz nedenlerle de bu yaş grubu değerlerimiz için olumsuz bir tablo oluşturabilecek nitelikte.

Kontrollü serbestlik yani otokontrolle serbestlik bu yaş grubu için uygulanacak bir yol olabilir. COVID-19 ile enfekte olduğu bilinen veya riski olan kişilerle temastan kaçınmak, sosyal mesafe kurallarına mutlaka uymak, maske takmak, el hijyenine ve çevresel hijyene mutlaka dikkat etmek kurallarıyla mevcuttaki kısıtlamaların hafifletilerek bu yaş grubunun kendi işlerini görmelerine müsaade etmek, günlük açık havada tekrar egzersiz yapabilmelerinin yolunu açmak yapılabilir. Bunu yaparken gerekmedikçe dışarıya çıkmamak kuralı yine aynı haliyle altın kural olarak işlemeye devam edebilir. Bu yaş grubu değerlerimizi COVID-19’ dan koruyalım derken istemeden mevcut komorbit durumlarının daha ağırlaşmasına, ilave ruhsal problemlere ve bunların tedavilerinde güçlüğe neden olabilir, sağlık ekonomisinde artan maliyetlere sebebiyet verebiliriz.

 

Görüşlerinizi Paylaşın